Tabiatta sadece insan, fizik gücüyle değil, ahlaki erdemleriyle değerli olunacağını düşünebilmektedir. Birini dövebildiğimiz için, bize yaptığı kötülüğün intikamını aldığımız, kötülüğe kötülükle karşılık verebildiğimiz için güçlü olmalıyız. Bunu başka canlılar da yapar. Asıl dövmeye, intikam almaya gücümüz ve imkânımız olduğu halde gönüllü olarak karşılık vermediğimiz zaman güçlü oluruz. Peygamber efendimiz, bütün muteber kaynaklarda geçen bir hadisinde tam böyle buyurmuştur.
İslâmî literatürde bu ahlak yüceliğinin adı “hilim”dir. Hilim kelimesi kaynaklarımızda genellikle “sabırlı ve temkinli, akıllı ve ağır başlı olmak” şeklinde tanımlanır. Hem İslam öncesinde hem İslâmî kültürde hilim temel bir erdem sayılır ve “kibir, hoyratlık, küstahlık, saldırganlık ve (I. Goldziher’in gayet isabetli çevirisiyle) barbarlık” anlamındaki “cehl-câhiliye”nin tam karşıtı olduğu belirtilir.
Hilim erdeminin İslam ahlâkındaki anlamını ve önemini gösteren yüzlerce ayet vardır. Örnek olarak şunlar zikredilebilir:
“O inananlar öfkelendikleri zaman bile affederler” (Şûrâ 42/37).
“Kim sabreder ve bağışlarsa bilsin ki bu, güçlü bir irade isteyen davranışlardandır” (Şûrâ 42/43).
“Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen mal yardımından daha hayırlıdır” (Bakara 2/263).
“İnananlar affetsinler, hoşgörülü olsunlar. Allah’ın sizi bağışlamasını istemez misiniz?” (Nûr 24/22).
“Af yolunu tut, iyilikle emret, cahillere aldırma” (A‘râf 7/199).
“Rabbinizin bağışına, takva sahipleri için hazırladığı, genişliği göklerle yer kadar olan cennete koşun. O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da mallarını Allah rızası için harcarlar; öfkelerini yenerler ve insanları affederler. Allah da böyle güzel davranışta bulunanları sever” (Âl-i İmrân 3/133-134).
“İyilikle kötülük bir değildir. Sen kötülüğü en güzel bir tutumla karşıla. O zaman göreceksin ki, seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse sımsıcak bir dost olacaktır” (Fussılet 41/34).
Son ayet, sevginin oluşmasında ve dolayısıyla sosyal barışın sağlanmasında hilim erdeminin rolünü göstermesi bakımından özellikle dikkat çekicidir. Zira burada hilim ruhunu yansıtan en saygın davranışlardan biri olan kötülüğe iyilikle karşılık verme, düşmanı bile dost yapan onarıcı bir ahlâkî güç olarak değerlendirilmiştir. İbnü’l-Mukaffa‘ (ö. m.759) el-Edebü’l-Kebîr adlı eserinde hilmin bu gücünü şöyle anlatır: “Sakın sana iftira edene öfke ve intikam duygusuyla karşılık verme; hilim ve vakar içinde güzel cevap ver. Hiç şüphen olmasın ki üstünlük ve kuvvet daima hilim sahibinindir.”
Kötülüğe kötülükle karşılık vermek yerine sabırlı ve affedici davranmak, Yunus Emre’nin ifadesiyle “elsiz ve dilsiz” olmak bütün ilgili kaynaklarda hilim sayılmış ve erdem kabul edilmiştir. Ancak bunun bir şartı var ki, o da “dövene ve sövene”, aynıyla veya daha fazlasıyla karşılık verecek güce sahip olduğu halde bundan kaçınmaktır.
***
Müslüman toplumlar her zaman çok ırklı, çok dinli ve çok kültürlü olmuşlar; fakat asırlarca barış içinde bir arada yaşamayı da başarmışlardır. Kuşkusuz bunda –başka dinamiklerin yanında- toplum olarak hilimle donanmalarının da çok büyük katkısı olmuştur. Ne var ki, ülkemizde epeyce bir zamandan beri siyasi ve toplumsal ilişkiler alanında hilim ve müsamahanın yerini gittikçe sertleşen intikamcı/rövanşist söz ve eylemlerin aldığını görüyoruz. O kadar ki, bazı etkili resmî, sivil ve hatta dinî şahsiyetlerin bile bu yıkıcı anafora kapıldıklarına şahit oluyoruz. Sonuçta bu durum, sosyal barışımızı tahrip ediyor, başka birçok sorunların çıkmasına da sebep oluyor.
Özellikle dinî kimliğiyle öne çıkan etkili şahsiyetlerin, bu gidişin sonunun nereye varacağını düşünüp, nefis muhasebesi yapmaları Müslüman olmanın gerektirdiği bir sorumluluk değil midir?