Bugünlerde Filistin’de sebebinin karanlık olduğu söylenen, insanlık için yüz karası bir savaş izliyoruz. Hatta –şimdiye kadar olduğu gibi- bu son savaşı da kısa vadede Gazze’yi, orta vadede Filistin’in tümünü Filistinliler’den boşaltma niyetiyle İsrail’in kendisinin planladığından bile bahsediliyor. Sonuçta –“ötekiler” söz konusu olunca hiçbir insanî değer tanımadığını yine gösteren Batılı devletlerin koşuluz desteğiyle- İsrail’in, masum Filistililer’in üstüne çullandığı bir savaş, bir soykırım yaşanıyor.
Yahudiler 1940’lardaki Nazi soykırımında milyonlarca ırkdaşlarını kaybettiler. Fakat sonuçta Batılılar, (Avrupa’yı “Yahudi belası”ndan ebediyen kurtarmak amacıyla) Yahudileri Filistin topraklarına yerleştirip orada gittikçe genişleyen bir devlet kurdurdular. Bugünden bakılınca Yahudiler, uğradıkları soykırımı şimdi masum Filistin halkına kendileri uyguluyorlar. ABD, İngiltere, Fransa ve diğerleriyle birlikte, milyonlarca Yahudiyi fırınlarda yakan Almanları da arkalarına alarak… Ve de yüz milyonlarca Müslüman-Arap gencinin nesilden nesile sürecek olan nefret ve kinlerini üstlerine çekerek… İsrailliler bu zulümlerini sürdürdükleri müddetçe Yahudilerin bir teki bile uzun yıllar geceleri başını yastığa koyup rahat uyuyamayacak. İsrail, böylesine korkunç bir travmayla nereye kadar baş edebilecek? Türkçemizde güzel bir söz ve inanç vardır: “Mazlumun âhı yerde kalmaz.”
***
Fakat madalyonun bir de Müslümanlar ve Araplar tarafı var: Müslüman ve Arap dünyası Yahudileri ve Batılıları tanımıyorlar mıydı? Batılılar ve Yahudiler bugün masum Filistinliler’in üstüne bomba yağdıran uçakları, tankları… üreten bilimlerde gelişirken, öğretim kurumlarını asırlarca bu yönde dönüştürürken Müslüman ve Arap dünyası neredeydi? Birbirleriyle boğuşup duracaklarına, en az Batılılar ve Yahudiler kadar felsefede, bilimde, teknolojide gelişmeleri gerekmez miydi? Yüzyıllarca vatandaşlarının zihinlerini dine de dünyaya da hayrı olmayan aptalca bilgilerin çöp deposu haline getireceklerine, toplumlarının da devletlerinin de dinlerinin de izzetini koruyacak bilgilerle zenginleştirmeleri gerekmez miydi?
Müslüman yöneticiler, ülkelerinin kaynaklarını ülkelerinin kalkınması, insanlarının refahı, mutluluğu ve onuru için kullansalardı hem halklarına hem de kendilerine iyilik ederlerdi. Ama onlar bu imkânları ilkel zevkleri, şatafatları için har vurup harman savurdular. Gelinen noktada Müslüman liderlerin fiili olarak hepsi bu soykırım karşısında acz içindeler. Seslerini bir oktav yükseltmek için bile kırk kere düşünüyorlar. Bu soykırımın durdurulmasını yine Batılılardan bekliyorlar. Zilletin dibe vurmuşu!
Nobel Ödüllü Prof. Aziz Sancar, Mayıs 2016’da Yıldız Teknik Üniversitesi’nde öğrencilere yaptığı bir konuşmasında bilim yapmanın ve bilim kültürünün geliştirilmesi gerektiğini vurgulamış; Yahudilerin dünya nüfusunun 1000’de 2’sini oluşturduklarını ama bilim Nobellerinin yüzde 20’sini aldıklarını söylemiş. Bunun sebebini de şöyle açıklamış: “Onlar bütün insanlardan daha üstün zekâlı mı? Yok, değiller. Onların kültüründe eğitime, bilime önem veriliyor. Bu asırlarca öyle gelmiştir.”
İnternetten ülkemizdeki Yahudi cemaatinin gazetesi Şalom’un bir başlığına rastladım; “Nobel’e Abone Yahudiler” şeklindeydi ve burada 2008 yılına kadar Nobel Ödülü alan Yahudi bilim insanları tanıtılıyordu. Sonuçta Yahudi bilim insanları şimdiye kadar 200’e yakın Nobel Ödülü kazanmışlar.
Dünyada 1 Yahudiye karşılık takriben 130 Müslüman var. Bugüne kadar Nobel Ödülü kazanan Müslüman sayısı ise sadece 13’tür. Yani 2 milyara yakın Müslüman, 15 milyon Yahudinin aldığı ödülün sadece 100’de 6,5’ğu kadar Nobel ödülü almış.
Velhasıl, Aziz Sancar’ın dediği gibi, Yahudiler bütün insanlardan daha üstün zekâlı değiller, elbette. Ama “onların kültüründe eğitime, bilime önem veriliyor. Bu asırlarca öyle gelmiştir.”
Müslüman dünyanın geri kalmasına bin sebep gösterilebilir; ama hepsinin ana sebebi, bilgi ve düşünce üretmesi gereken kurumların ve kadroların işe yaramaz hale gelmesidir.
Fakat öte yandan son Filistin savaşı bize ahlâkî değerlerden nasipsiz bilimin insanlık için ne kadar büyük tehlikeler üretebileceğini de gösterdi.
Müslüman dünyanın, bilim-din-ahlak uyumu konusundaki kültürel birikimiyle İslâm’ın rahmetini insanlıkla buluşturması gerektiği bir zamanda, tüm insanlığın bu buluşmaya en çok muhtaç olduğu bir çağda yaşıyoruz.. Fakat gelin görün ki, Müslüman dünyanın, sırf öğretilen arkaik dinî bilgi ve anlayış yüzünden insanlığa hiçbir hayrı dokunmuyor.