Bir insanı en çok değersizleştiren kötülük, onun kâr hırsı uğruna başka bir insanın veya insanların en temel varlık şartı olan maddi geçimlerini zorlaştıracak, belki de hayatta kalmalarını tehlikeye sokacak derecede bencilleşmesi olmalıdır. Bu, hem bireyler hem de toplumlar için böyledir. Bu sebeple kapitalizm, ortaya çıktığı 16. yüzyıldan bugüne kadar güç devşirdikçe zalimleşmiş, zalimleştikçe daha çok güç devşirmiş; ama fıtratı bozulmamış insanlık vicdanında hiçbir zaman sevilmemiştir.
Modernizmin önde gelen isimlerinden Alman sosyologu Max Weber, –100’lük dolardan resmine aşina olduğumuz- ünlü Amerikan yazarı, iş ve siyaset adamı Benjamin Franklin’in (1706-1790), bir kapitalistin başarılı olması için yaptığı tavsiyeleri sıraladıktan sonra vardığı sonuç dikkat çekicidir. Weber şöyle der: “Tabii ki, Franklin’in bütün ahlâkî yaklaşımları yararcılığa dönüşür. (Franklin’e göre) şerefli olmak yararlıdır, çünkü kredi sağlar; dakiklik, çalışkanlık, ölçülülük de… Bunlar bu yüzden erdemdir” (Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, çev. Zeynep Gürata, Ankara 1999, s. 45). Bu felsefenin küresel çapta başarılı olmasının dünyayı getirdiği yer ortada.
Deneysel olarak görüyoruz ki, insanlar yanlış yapmaktan kurtulamıyorlar ve yapılan her yanlışlık, insanın gerçek değeri ve saygınlığında mutlaka bir aşınmaya yol açıyor. Kur’an’da kul haklarının sembolik ifadesi olan “ölçü ve tartı”da hile yapanları eleştiren ayetlerin ardından “Hayır! Gerçek şu ki, onların yapıp ettikleri kalplerini kirletmiştir” (83/1) buyrulurken buna işaret edilir. Hz. Peygamber bu ayeti açıklama bağlamında “İnsan bir kötülük işlediğinde ahlâkî karakterinde (kalb) siyah bir nokta oluşur” buyurur (İbn Hanbel, Müsned, Vaduz 2010, III, 1702, no. 8067).
Hiçbir kötülük; başkalarının zararları, acıları, yoksulluk ve yoklukları üzerinden kişisel hırslarını tatmin etmek kadar iğrenç olamaz. Hepimizin ilk insanlık ve –inancımız varsa- Müslümanlık görevimiz bu iğrençlikten arınmak olmalıdır. Kanaatimce her bir insan, bu konuyu insan olmanın ilk şartı olarak görüp ona göre davranmalı, yaptığı işleri bu düşünceyle yapmalıdır. (Ülkemizin ekonomik sorunlar yaşadığı şu günlerde –sorunların gerçek sebeplerini de sorup sorgulamakla birlikte- önce toplum olarak bu ortamdan en büyük zararı görecek olanları düşünmemizin, ilk iş olarak onların sıkıntılarını hafifletmek için üzerimize düşenleri yapmamızın insanlık ve Müslümanlık görevimiz olduğu açıktır. Bu ortamı kullanarak çıkar hesabı yapanların vatanperverlik, dindarlık vs. iddialarının beş para etmeyeceğine inanıyorum.)
Bu söylediklerimin başlıca iki gerekçesi var. Biri dinî, diğeri de insanîdir. Dinî gerekçem, yoksullukla mücadele sorununun, vahyin başlanıcından son zamanlarına kadar sürekli gündemde tutulmuş olduğu, dolayısıyla Hz. Muhammed aleyhisselamın, peygamberliğinin başlangıcından hayatının sonuna kadar insanların geçim derdiyle sürekli ilgilendiği gerçeğidir. İnsanî gerekçem ise, yeryüzünde hayatın var olduğu çağlardan itibaren bütün zamanlardaki bütün canlılar gibi bütün insanların da hayatta kalmak için gereli gördükleri ihtiyaç ve arayışlarının en başına beslenmeyi almalarıdır. Çünkü insanlar –duruma göre- mesela sokakta yatıp kalkarak, evlenip aile kurmadan, hukuksuz, hürriyetsiz de hayatta kalabiliyorlar. Ama asgari besin ihtiyaçlarını karşılamadan yaşayamıyorlar.
Şu halde insanın, kendisinin ve sevdiklerinin beslenme maddeleri başta olmak üzere, zamanın icaplarına göre asgari hayat şartlarını güvenceye almak istemesi hem dinen hem ahlaken hem de aklen gayet haklı ve meşru bir istektir; hatta bunun da ötesinde doğal bir zarurettir. Aynı şekilde, kendimizin ve sevdiklerimizin geçimini güvenceye almak istememiz ne kadar haklı ve meşru ise başkalarının bu tür talep ve çabalarına saygı duyup, mümkün olan desteği vermemiz de aynı derecede önemli ve zorunlu bir görevimizdir.
Onun için Peygamber efendimizin, Medine’ye göç etmesinin ardından yaptığı ilk işlerden biri, Medine yerlileri ile Mekke’den göçen yoksul Müslümanlar arasında -mal paylaşımını da içeren- “kardeşlik” (muâhât) projesini uygulamaya koymak olmuştur. (1789 Fransız Devrimi’nin üç sloganından birinin “kardeşlik [fraternité] olduğunu hatırlayalım.) Kur’an’ın, bu özverileri nedeniyle Medine yerlilerini takdir eden “ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler” şeklindeki ifadesi, İslam’ın insanlığa gösterdiği nihai ekonomik modelin ve daha genel olarak toplumsal yapının ruhuna yahut karakterine ışık tutması bakımından son derece ilham vericidir.