Hatırlarsınız: Irak ordusu Musul ve çevresini tek mermi atmadan DAİŞ militanlarına bırakıp kaçmıştı. Tuhaf değil mi: Bu terör örgütü, İslâm’a ve Müslümanlara akla gelebilecek bütün kötülükleri yaptıktan sonra, efendisinin amacı gerçekleşince, binlercesi kontrollü ve güvenlikli bir şekilde nereye götürüldüyse götürüldü.
Çoğumuz Hatırlarız: Saddam sonrasında “operasyon” tamamlanınca yine efendilerinin verdiği görevi başarıyla tamamlayan 2500 Irak vatandaşı da güvenlikli bir şekilde ABD’ye götürülmüştü.
Sahi dünyayı titreten; esrarengiz 11 Eylül olayını gerçekleştirip, efendilerine on dört asırdan beri başaramadıkları “dünyaya İslam nefreti yayma” projesini başarma zevkini yaşatan el-Kaide’den ses soluk kaldı mı şimdilerde? Sanki hepsi de aynı emir-komuta sistemine bağlıymış gibi... Sanki birileri “Hücuuum” deyince tekbir nidalarıyla cihad başlattılar; “Duuur!” deyince on binlerce Müslüman cihadcı rap diye duruverdi.
***
Nasrettin Hoca’nın mantığını tersine çevirelim: Hırsız suçlu; kabul... Adam hırsızsa suçludur zaten. Ama ev sahibinin hiç mi günahı yok? el-Kaide’ye, Taliban’a, DAİŞ’e ve diğerlerine katılan yüzbinlerce Müslüman genç, birileri “Hücuuum” deyince neden “Dur bakalım; sen de kimsin? Kime, neden hücum edecek mişim?” diye sormadan, düşünmeden hücuma geçip birbirine saldırıyor? Neden hiç bilmediği, tanımadığı onca soydaşını, dindaşını yaşlı genç, çoluk çocuk demeden öldürüyor, yakıyor, yıkıyor?
Bunun tek cevabı var: Çünkü Batı’nın Ortaçağda bıraktığı dogmatik ve skolastik eğitim zihniyetini İslam toplumları hâlâ sürdürüyor. Çünkü bu toplumların eğitim kurumlarında Müslüman çocuğa, gence sormak, sorgulamak yerine sadece kabul ve itaat etmesi öğretiliyor. Bütün İslam ülkelerindeki din eğitiminde itaat zihniyeti hâkim. Her nasılsa bu çarkın dişleri arasından sağlam çıkmış nadir beyinler ise imalat hatası sayılıp piyasadan toplanmaya çalışılıyor. Toplananlardan biri de 2013’te Suriyeli gençlere “Bu yaptığınız yanlış” diyen Said Ramazan el-Bûtî oldu. Bu değerli âlim hain ilan edilip öldürüldü de ne oldu? Suriye kurtuldu mu? Verdiği cihad fetvalarıyla Suriye’nin bu hallere düşürenlerin başında yer alan Yusuf Karadavi, milyonlarca Suriyelinin çektiği acıların, ölümlerin hesabını vereceği yerde, -biz dahil- hemen bütün İslam ülkelerinde hâlâ “Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı” sıfatıyla baş tacı ediliyor.
Ağustos 2016’da düzenlenen Din Şurası’nda bir ara filan resmî eğitim kurumumuzun başındaki kişi anons edildi. Selamlamanın ardından aşağı yukarı şunları söyledi: “Duyuyorum, bize şikâyetler geliyor; ilahiyat fakültelerinde öğrencilere ‘Dinledikleriniz, okuduklarınız üzerinde düşünün, sorgulayın, tartışın’ vs. diyen hocalar varmış. Bunlar yanlış telkinler. Aranızda fakültelerin yetkilileri de var. Böyle hocalar hakkında soruşturma açmanız gerekir!..” Bizde bile durum böyleyse diğer Müslüman ülkeleri varın siz düşünün.
***
FETÖ’nün arkasında hangi yabancı güç veya güçler vardı, ben bilemem. Ama şu kadarına aklım eriyor: Birileri size zarar vermek istiyorsa ve size karşı kullanabileceği sayısı çok, aklı yok bir kitle varsa ve bu kitle sadece itaat etmeyi öğrendiği için adamın işine yarayacaksa onu kullanmaması aptallıktır. Ve o karanlık güçler aptal olmazlar. Dolayısıyla İslam toplumlarında temel sorun yabancı karanlık göçler değil, o güçlere kullanışlı malzeme üreten eğitim zihniyetidir.
Keşke İslam İşbirliği Teşkilatı etkin bir yapı olsa da İslâm ülkelerinin bütün sorunlarını çözmek istiyorsa tek bir sorun üzerine odaklansa: Eğitim kurumlarını dinî, ahlâkî ve kültürel değerlerini yeniden keşfetme donanımına sahip, kendine güvenen, herkese saygılı, özgür, sorgulayıcı, bilgi ve değer üretici bireyler yetiştirme hedefini gerçekleştirecek şekilde yeniden yapılandırmak.