Ara sıra internetten ülkeler arasındaki gelişmişlik farklarını gösteren raporlara bakıyorum. Gelir dağılımı, gelecek güvencesi, hukukun üstünlüğü, adil yargılama, eğitim kalitesi gibi alanlarda Türkiye’nin son sıralarda yer aldığını gördükçe üzülüyorum. Mesela YÖK’ün resmî internet sayfasındaki “QS 2024 Dünya Üniversiteleri Sıralaması’na göre Türk üniversiteleri büyük bir başarı (!) elde etti. İlk 500’e giren üniversite sayısı 1’den 3’e… çıktı” diyen paylaşımını okuyup da üzülmemek elde mi? Sanırsın ki ilk 10’u paylaşan İngiltere ya da ABD’yiz!
Birkaç gün önce Karar’da Alman yayın kuruluşu DW Türkçe kaynaklı bir haber çıkmıştı. Alman Federal Göç ve Mülteciler Dairesi’nin (BAMF) açıklamasına göre bu yıl Almanya’ya iltica başvurularında Türkler Suriyelilerin ardından ikinci sırada yer almış. Kasım ayı sonuna kadar (11 ayda) Türkiye’den toplam 55 bin 354 yeni başvuru yapılmış. Sadece Kasım ayında Suriye’den sonra ikinci sıradaki Türkiye’den 10 bin 132 yeni başvuru olmuş.
OECD’nin (İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı) altı ay önceki raporuna göre, 38 üye ülke arasında Türkiye gelir eşitsizliğinin en yüksek (gelir dağılımının en kötü) olduğu üçüncü ülkedir. Geçen yıl da Türkiye’deki enflasyon artışı aynı ülkeler arasında en yüksek seviyede, Almanya’nın tam on katı olmuştu.
World Inequality Lab (Dünya Eşitsizlik Laboratuarı) da 2022’de bir 'Dünya Eşitsizlik Raporu’ yayımlamıştı. Bu rapora göre Türkiye’de 2021’de nüfusun en çok kazanan %10’unun yıllık ortalama geliri, en az kazanan %50’lik kesimden 23 kat fazlaymış. Ülkemiz, gelir dağılımının en eşitsiz (en kötü) olduğu ülkeler arasında yer almış.
Öte yandan, Birleşmiş Milletler Gıda İsrafı 2021 Raporu’na göre Türkiye’de bir yılda 7,7 milyon ton yiyecek çöpe atılmış. Başka bir raporda ülkemizde yılda 12,5 milyon ekmeğin çöpe atıldığını okumuştum. Böylesi tüketme ve israflar da akıl ve ahlak geriliğinin göstergeleridir.
Ülkemizle ilgili olumsuz tablolar kuşkusuz ekonomik alanla sınırlı değil. Sadece hukukla ilgili bir bilgiyi paylaşayım: 2022’deki Hukukun Üstünlüğü Endeksi’inde 140 ülke arasında 116. sırada yer almışız. Bir önceki yıl da 139 ülke arasında 117. sıradaydık.
Önemle hatırlatayım ki bu kötü tabloların çoğu, başta yanlış din anlayışı olmak üzere, yüzyıllar içinde oluşan sebeplerin ürünüdür; dolayısıyla sıralamadaki yerler de kısa zamanda fazla değişmiyor.
***
Bütün bunları niye yazdım? Kendi alanım bakımından önemli ve üzüntü verici olan şu gerçeğe dikkatleri çekmek için: Yukarıda belirttiğim ve belirtmediğim hayat kalitesi ve geçim standartlarında dünyada ilk sıralarda yer alanların tamamına yakını Hıristiyan ülkeleri.
Neden?.. Bu soru üzerinde öncelikle biz İlâhiyat ve Diyanet camiası düşünmeliyiz.
1500’lerin başında Almanya’dan keşiş Martin Luther ile bir piskopos oğlu ve kendisi de teolog (din âlimi, ilâhiyatçı) olan Fransa’dan Jean Calvin adında birileri çıkmış; bunlar yeni tezler, fikirler seslendirmiş ve zamanla bütün Hıristiyan dünyayı dönüştürmüşler. Peki bizden niye çıkmamış?
Halbuki onların İncil’inde (hâşâ) tanrı İsa “Git neyin varsa sat, parasını fakirlere ver; göklerde hazinen olacaktır” (Matta 19:21) derken, bizim Kur’an’ımız “dünyadan nasibini unutma” (Kasas 28/77); Peygamberimiz “Erdemli insan için temiz servet ne güzel!” diyor (Şeybânî, İbn Hanbel, Buhârî). Onlar, o Hıristiyanlık’tan “çok üretip, ölçülü tüketme” ilkesine dayanan Protestan ahlakını çıkardılar da bizim ulema, böyle faydalı fikirler üretmek yerine, “Allah’ın zatı sıfatlarının aynı mı, gayrı mı?”; “Kur’an mahlûk mu, değil mi?” gibi cevabı olmayan, “Tuvalete sağ ayağınla mı, sol ayağınla mı girip çıkacaksın?” gibi saçma sorularla ümmetin yüzyıllarını niye boşa harcadılar?
Halbuki yoksulluk sorunu her devirde temel insanî sorunların en başında yer almış ve almaktadır. O nedenle, –devlet-millet malından bir şeylere konunca fakir fukarayı gözü görmeyen ama Sünnet’i de kimselere bırakmayan şimdiki “dindarlar”ın tersine- Kur’an’ın ve Peygamberimizin önceliklerinden biri yoksulluk sorunu, varlıklıların yoksullar karşısındaki duyarsızlık ve ilgisizlikleriydi.
Vaktiyle bir yazımda (Karar, 6 Eylül 2017) bazı somut bilgilerden sonra “Müslümanlar ne kadar Müslüman?” diye sormuştum. Yukarıda sunduğum gerçeklik karşısında şimdi o soruyu, nüfusunun tamamına yakını Müslüman olan ülkemiz için sormamız gerekiyor.