[ÖZÜR: Geçen hafta yayımlanan “Mekke’nin Fethi” başlıklı yazımı aslında bir önceki hafta için hazırlamıştım. Fakat -hepsi benden kaynaklanan- birkaç aksaklık yüzünden o yazı bir hafta sonra yayımlandı. Bu karışıklık dolayısıyla okuyucularımdan ve Karar’ın ilgililerinden özür diliyorum.]
Yukarıdaki başlık, New Perspectives Quarterly (NPQ) dergisinin Yayın Yönetmeni Nathan Gardels’ın ABD’li entelektüel devlet adamı müteveffa Zbigniew Brzezinski ile 30 yıl önce yaptığı, NPQ Türkiye’de (II/7, s. 6-11) yayımlanan söyleşiden iktibastır. Aşağıda bu söyleşiye atıflar yapacağım.
Geçen hafta çıkan yazımı, Hz.Peygamber’in Mekke’yi fethettikten sonra, sekiz yıl öncesinin despotları dâhil, karşısındaki kalabalığa yaptığı konuşmanın sonundaki şu mesajıyla bitirmiştim:
“Size, kardeşim Yusuf Peygamber’in ağabeylerine dediği sözleri diyorum: ‘Bugün kötülükleriniz yüzünüze vurulmayacak’ (Yusuf suresi 12/92). Gidebilirsiniz, hepiniz serbestsiniz.”
Böylece Resûlullah, ümmetine, kazanılan zaferlerin ardından rövanşist ve intikamcı olmamaları, taraftarlarına hınç, öfke ve kin yüklememeleri; asıl güçlüyken halim ve kucaklayıcı olmaları gerektiği mesajını vermişti. Çünkü insanî ve ahlâkî olan, öyle olduğu için de doğru ve İslâmî olan bu idi.
Kur’ân-ı Kerîm’e göre insan ‘yeryüzünde halife’ olarak yaratılmıştır. Bu halifelik misyonu, öncelikle Kur’an’ın ilâhî bir mesaj olduğuna inanan Müslümanlara, –bin yıl önceki ahlakçı-fakih İmam Mâverdî’nin çok sevdiği tabiriyle- “huzurlu bir dünya”nın (salâhu’d-dünyâ) kurulmasına katkıda bulunma, hatta imkân varsa buna öncülük etme sorumluluğu yüklemiştir. Çağımızda Kur’an’ın ‘halifelik’ vizyonunu ve Resûlullah’ın yukarıdaki mesajını böyle anlamamız gerekir.
Modern bilim ve teknoloji sayesinde dünya siyaset, ekonomi, hukuk, uluslararası ilişkiler, savaş ve barış gibi birçok konuda küresel bir köy haline geldi. Bunların iyi ya da kötü sonuçlarından herkes etkileniyor. (Rusya’nın Ukrayna limanlarına yönelik ablukası Afrikalının ekmeğini zora soktu.)
Böylesine küçülmüş bir dünyada eski çağların istila, köleleştirme ve sömürüleri modern versiyonlarıyla hâlâ sürmekte, bu durum küresel insanî, maddi, psikolojik dramlara, çöküntülere yol açmaktadır. Bunu son birkaç senedir yaşanan vahşi savaşlar iyice gösterdi.
Son yüzyılda şunu gördük: –Brzezinski’nin yukarıda anılan mülakatındaki tespitleriyle- ABD ve Batılılar “güzel hayat”ı “aşırı seküler, materyalist ve hazcı” bir hayat tarzında arıyorlar; bu da küresel insanî ve çevresel sorunlar üretiyor. Oysa “güzel hayatın tanımı, erdem, ahlâkî düzen ve ruhsal inancın daha derin bağlılıklarıyla ilişkilendirilmelidir…” “Batı’nın çoğunda hâkim olan maneviyattan yoksun sekülarizm, kendi kültürel yok oluşunun filizlerini de içinde taşımaktadır.”
Brzezinski’nin ifadesiyle “Nefsine düşkün, hedonist, tüketime yönelik bir toplum, dünyaya ahlâkî bir motif sunamaz.” Vaktiyle “Bosna konusunda Washington [ABD] ve Avrupa’da tanık olduğumuz politik felç durumu … Batı’yı yönlendiren ahlâkî bir motifin bulunmadığını... gösteriyor.” Bugün de ABD ve Avrupa’nın Gazze’de yaşananlarla ilgili tutumu bu ‘felç durumu’nu yine dünyaya gösterdi.
***
Geçmiş Müslüman liderler ve toplumlar, kendi çağlarındaki gerçeklerin kaldırabildiği kadarıyla yukarıdaki Nebevî mesaja uygun davrandılar; bu sayede İslam’ın ve kendilerinin şeref ve itibarını hep yukarılarda tuttular. Kur’an’ın ilâhî mesaj olduğuna, Hz. Muhammed’in o mesajın ilk tebliğcisi ve uygulayıcısı olduğuna inanan bu çağın Müslümanları da Kur’an’ın işaret ettiği ahlâkî halifelik öğretisini ve Hz. Peygamber’in açtığı af ve müsamaha yolunu insanlığa tekrar sunmak zorundalar.
***
Bu bağlamda, özellikle mensubu olduğum İmam-Hatip ve İlâhiyat okulları ile onların toplumumuza açılan kapısı olan Diyanet açısından baktığında şunu görüyorum:
İmam-Hatiplerin mezun vermeye başladığı 1950’li yıllarda İslam’ın çağdaş yorumunu yapmamızı sağlayacak 100 yıllık müthiş bir tecrübe, ilmî ve fikrî birikim vardı önümüzde. Ama -toplumumuzun bugünkü derin sorunları ve kopuşları gösteriyor ki- biz, belirtilen Peygamber mesajını ve genelde İslam’ı bu tecrübe ve birikimler ışığında okumadık; bilakis köhnemiş medrese tecrübesi ile Mısır’ın neo-selefî tecrübesi üzerine bir din öğretimi inşa ettik. Onun da ne Mısır’a ne bize hayrı dokundu.
Ben kendi evimizin içine bakmaya çalıştım; başkaları da bakmalılar. Çünkü zaman herkes için nefis muhasebesi zamanı... Hz. Yusuf bile kendisini temize çıkaramayacağını söylemişti (Yusuf 12/53).