Kitap mutfağı önemlidir

Muhsin Mete

Geçen hafta değerli hocamız M. Orhan Okay’ın Silik Fotoğraflar / Portreler kitabını konu etmiş, kitapla ilgili aldığım notları bir sonraki yazımda paylaşmaya devam edeceğimi belirtmiştim. İlk yazımda Hoca’nın bugünkü Türkçemizle pek de bağdaşmayan kelime ve kavram tercihleri ile büyük değer verdiği hocası Nurettin Topçu’dan yaptığı alıntılara bağlı dil ve ifade sorunları aktarılmıştı. Bu yazıda ağırlıklı olarak kitabı yayına hazırlarken yani işin mutfağında düzeltilmesi gereken, fakat dört baskıya ve son baskıda “gözden geçirilmiş yeni baskı” ifadesine rağmen yeterince yapılamayan mutfak işlerine değineceğim. Yemek pişirilen mutfağın midemize, kitap mutfağının beynimize ve zevkimize dönük olduğunu düşünürsek ikincisinin daha önemli olduğunu söyleyebiliriz. Tabiî ki kitaba önem verenler için...

***

M. Orhan Okay kitabına yazdığı Önsöz’de yaşlılığa bağlı kusurların olabileceğini belirterek yazıların ihtiyatla okunması gerektiğini dile getirmiş. Kitaptaki portre yazılarını öncelikle kitabı yayına hazırlayanların, günümüzdeki ifade ile editörlerin ihtiyatla okumaları ve gereken düzeltmeleri yapmaları, yazım hatalarını gidermeleri beklenirdi. Elbette yapılmıştır diye düşünebiliriz, fakat kitapta düzeltilemeyenler bir hayli olunca “görülmemiştir” damgasını vurmakta endişe duymuyorum. Paylaşmaya başlayalım. Yine ifadeleri kısaltarak ve doğruları parantez içinde vererek cümle ve yazım hataları:

“...içimde ukde ukde (ikinci ukde olmamalı) olmuş düğümleri…”

“...birçok kitaplarda (kitapta) okunandan…”

“...onunla kıyaskıyarak (kıyaslayarak) değerlendirdik…”

“...Ergun Göze’nin bir köşebaşı yazısında...” (Köşebaşı yazı başlığı değil, sütun başlığı idi.)

“...bankonotu...” (banknotu). “Süratli bir yürüşü (yürüyüşü) vardı.”

“Aldanma ki şair sözü elbette yalandır mısraını Protogoras sofizmi ile (Neden böyle bir atıf?) ‘Bir şair sözü olduğuna göre bu da yalandır, öyleyse şair sözü doğrudur’ diye cerhedersek bunun en güzel örneği her hâlde Mehmed Âkif olur.” (Ters köşe yapan bir ifade)

“...Afyon kayasına (kalesine) çıktık.” “...biri (bir) iki laftan sonra…”

Orhan Hoca’nın hatt dersleri aldığı Mustafa Halim Özyazıcı’nın çalıştırdığı öğrencileri için tuttuğu not defterine ilişkin görselde, birisi “Dr. Süleyman BORK yazmış. Hocanın notu ise Bört şeklinde. Doğrusu Berk. “...ısrarla irca (rica) ediyordu.”

***

Yahya Kemal’in kaldığı otel hem Park Otel hem de Parkotel olarak yazılmış. Doğrusu ilki. Orhan Hoca pek çok ismi hafızasında kaldığı şekliyle eksik veya yanlış olarak yazmış. Bu durumla pek çok metinde karşılaşıyoruz. Editörlerin işlerini doğru dürüst yapmamaları veya kim kimdir? bilgisine sahip olmamaları yüzünden bu durum telafi edilememekte. Kitaptan örnekler:

“Bertrand Russel (Russell). Profesör Mükremin (Mükrimin) Halil Yınanç (Yinanç). Profesör (Ömer) Faruk Akün. Faruk (Kadri) Timurtaş. (Reşid) Rahmeti Arat. Osman (Fikri) Sertkaya. Oktay Rıfat (Rifat). (Mustafa) Necati Sepetçioğlu. (A.) Süheyl Unver (Ünver). (A.) Adnan Adıvar. Ali Ekrem (Bolayır). Ali İhsan Balımoğlu (Balım). Bimen Efendi (Şen). Feyhaman (Duran). (Mehmed) Fuad Köprülü. Halim Hoca (Mustafa Halim Özyazıcı). Hamdullah Suphi (Tanrıöver). Hasan Basri (Çantay). Haşim Nezihi (Okay). (Ali) Haydar Diriöz. Hilmi Ziya (Ülken). Mehmet (Mehmed) Çavuşoğlu. Midhat Cemal (Kuntay).”

Orhan Hoca sevdiklerini tazimde sınır tanımıyor. Bunu Nurettin Topçu ve Elbistanlı Rahmi Eray yazılarında görüyoruz. Şüphesiz her iki isim de hemen herkes tarafından takdir edilen yüce gönüllü insanlar. Fakat, övgü ifadelerinde de bir ölçü olmamalı mı? Rahmi Eray’a dair “Bir Sevgi ve Merhamet Abidesi” başlıklı yazısında şöyle diyor: “Ben hayatımda hasbi olmanın ilk örneğini Rahmi Ağabey’de buldum. Galiba son örneği de o idi. (…) O gerçekten, eski evliya menkıbeleri kitaplarında anlatılan veli ruhlu kişilerin sonuncusu idi.” “Son örnek “, “sonuncusu “ifadeleri insanlıktan ümidi kesmek anlamına geldiği gibi, inancımızla da bağdaşmaz. Rahmi Eray’dan aktardığı, “Yaşamak, hizmet etmek ve af dilemek için bir mühlettir “sözünün altını çizelim. Hoca henüz ortaokul talebesi iken elini öpme şerefine nail olduğu ve kendisine “küçük molla “diye hitap eden Abdülaziz Bekkine Efendi’nin de güzel bir sözüne yer vermiş: “Vücudda ruh kında kılıç gibidir. Kılıç kından çıktığı zaman keskin olur.” Dizin’e ilişkin bir notla bitirelim. Genel olarak dizin konusunda ‘hatasız dizin olmaz’ deme noktasına geldiğimi belirtmeliyim. Bu kitapta da isimlerin yazımı ve sıralamasında epeyce hata görüyoruz. Nitelikli bir çalışmanın göstergelerinden birinin de dizin olduğunu unutmayalım.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.