Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanımız Türkçe konusundaki ikazlarına bir yenisini ekledi. Sözlerinden birkaç cümle aktarayım: “Kültürlere ve medeniyetlere saldırılar önce dilden başlıyor. Dil devrimi ile bizim aslında hayat damarlarımız kesilmiştir. Biz işte böyle bir suikasta maruz kalmış bir milletiz.” Öteden beri Cumhurbaşkanımızın gerek kültür-sanat ve gerekse dilimiz konusunda bir çöküşü yaşadığımıza dair yakınmalarına şahit oluyoruz. Alarm çanları devletin zirvesi tarafından çalınıyor. Fakat ne yazık ki bir şey değişmiyor, devletin başının değil, Adam Smith’in 1776 yılında ortaya attığı liberal ekonominin “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sloganı geçerli oluyor. Hadi işyerlerinin tabelaları arz-talep üzerinden şekilleniyor ve onlara hükmünüz geçmiyor. Sözü geçen bir yöneticinin ikazlarına rağmen kamu kesiminde de bir şey değişmiyor. Tabir caizse, Adam Smith’e taş çıkartan bir ‘adam sen de’cilik almış başını gidiyor. ‘Durumdan vazife çıkartan’ bürokrasi konu kültür, sanat, dil olunca konforundan vazgeçmiyor. Geçen senenin ‘Türkçe Yılı’ ilan edilmesi de dilimize şaşkın kalanlar üzerinde hiçbir etki doğurmadı. Kanunlar bile Batı dillerinin boyunduruğuna hizmet eder kelime ve kavramlara yer veren metinler olmaya devam etti. Alışkanlıklar değişmiyor çünkü modernitenin dayattığı zihniyet değişimini aşmak kolay olmuyor. Kültür ve sanatta yeni bir ruh hamlesi gerçekleştirilmedikçe yakınmaya devam ederiz.
***
Sözlerimi örneklendirerek sürdüreyim. Yönetim tarzları bir yana kamu kurumu hüviyetindeki THY ve TCDD yolcularına dağıtılmak üzere dergiler çıkarıyorlar. Herhalde çokça okunmasa da tiraj olarak en fazla görülen bu dergilerdir. Dergilerin isimleri Skylife ve Raillife. Skylife’ın kapağında Türk Hava Yolları değil, TURKISH AIRLINES yazıyor. Bu durumu uluslararasaı hizmet verme ile izah edemezsiniz. Dergiler zaten Türkçe ve İngilizce olarak hazırlanıyor. Skylife’ın ‘İçindekiler’ bölümüne baktığınızda İngilizce’ye bağımlılığı bariz olarak görüyorsunuz. Bölüm başlıkları, Türkçesi verilmeden Now, Here, There, Eveywhere. İçerikten de şunu anlıyoruz: Gerek seçilen konuların sunumu, gerekse ağırlık verilen etkinlikler bu dergilerin yayın yönetiminin anti-muhafazakâr bir ekip ile gerçekleştirildiğini gösteriyor. Bu kurumları yönetenler yayın işinin muhafazakârlarca yapılamıyacağına inanıyor olmalılar.
Yabancı ülke vatandaşlarının isimlerinin Türkçe’de ne şekilde yazılacağı bir imla problemi olarak önümüzde duruyor. Genel olarak, Batılı isimler yazıldıkları gibi dilimize aktarılıyor. Buna karşılık mesela, Rus isimlerinde okunuş esas alınıyor. Asıl problem İslam dünyasından isimlerde yaşanıyor. Garip bir şekilde ortak medeniyetimizi temsil eden isimler İngilizce yazılışları ile Türkçe’ye aktarılıyorlar. Geçen ay düzenlenen Arapça Kitap ve Kültür Günleri etkinliğine İslam dünyasından katılanların isimleri şu şekilde yazılmıştı: Prof. Dr. Khaliq Ahmad bin Mohd, Prof. Dr. Majdi Ali Mohammad Ghaith, Prof. Dr. Abdallah Zaid Alkilani, Dr. Mohammad Olsaidullah. Bu isimler etkinliği tertipleyenlere bu şekilde bildirilmiş olabilir, her fırsatta ‘ümmet’ vurgusu yapanların isimlerin yazımına bu kadar yabancılaşmaları izaha muhtaç bir durum. Benim önerim, medeniyetimize dair isimlerin Türkçe’de olduğu gibi yazılmaları. Böyle yapmak hem bir dil kargaşasını önler hem de ümmet bilincine katkı sağlar düşüncesindeyim.