2017 ve 2018 yılları âdeta gayriresmî D. Mehmet Doğan yılları oldu. 2017 yılı hem 70. yaş hem de ilk kalem ürününün 50. yılı olarak kendisiyle ilgili etkinliklere vesile oldu ve hakkında iki kitap yayımlandı. Kişiler yaşarken kadr ü kıymeti bilinmez kabulünün aksine, 2018 yılında da Doğan hakkında epeyce faaliyet yapıldı, nihayet geçen hafta bütün bu yapılanları taçlandıran ve Osman Özbahçe tarafından hazırlanan, iyi kitap örneği olarak nitelenebilecek D. Mehmet Doğan’a Armağan gönül dünyamızda yerini aldı. Aziz ve kadim dost Mehmet’le ilgili yapılanlar fazlasıyla hak edilmiş, karşılığı ödenmiş kadir bilirlik olarak görülmeli.
Kitapta dostları tarafından kaleme alınmış yazıların yanı sıra Doğan’ın unutulmaz eseri Batılılaşma İhaneti’ni konu alan dört önemli yazarın değerlendirmeleri iktibas edilmiş. Fethi Naci, Mete Tunçay, Ergun Göze ve Cemil Meriç. Henüz 28 yaşında ve ilk eseri yayımlanan bir yazara gösterilen bu ilgi ender rastlanabilecek bir durum ve sağlam bir doğuşun müjdesi olarak görülebilir. Bunlardan, dil bağlamında olduğu için Cemil Meriç’in yazısına dikkatinizi çekmek istiyorum.
***
Ekim 1976 tarihli Kubbealtı Akademisi Mecmuası’ndan alınan Düşmeyen Kale başlıklı Cemil Meriç yazısı ile karşılaşmak benim için kayıp eşyasını bulmuş gibi oldu. Üstad’ın uzun ve dil davamızı bütün yönleriyle ele alan ve dilimize kastedenlerin maskelerini indiren yazısında Namık Kemal’in torunu Cezmi Ertuğrul’a da yer vermesi ayrıca şaşırtıcı oldu. 1917’de yayımlanmış Lisan ve Edebiyâtımız isimli kitabından alıntılar yaptığı yazardan sitayişle bahsediyor: “Onun edebiyat alanına getirdiği yeniliklerden, ne yazık ki, kimsenin haberi yok (âmâ Cemil Meriç’in haberdar olması ne kadar takdire değer). Çölde vaaz vermiş Cezmi…” Dilimize ilişkin ilginç fikirleri var Cezmi Ertuğrul’un. “Dilimizdeki terkiplerin bile, Arap ile, Acem ile büyük bir ilgisi yok. Terkipler kendi düşüncemizin, kendi rûhumuzun ifadesi. Kelimeler, kalıplar başkasının belki, onlara can veren kendi rûhumuz. Dildeki keşmekeş yabancı kelimelerin çokluğundan gelmiyor, anarşi cemiyette.”
Cemil Meriç yazısının sonunda “uçurumun kenarında” olduğumuzdan bahisle sözü D. Mehmet Doğan’ın Batılılaşma İhaneti kitabına getirerek kendisinden beklenmeyen uzun bir alıntı yapmakta: “ Bir kelimeyle müstagriblerimizin ( Batı hayranlarımızın) eseri olan bu mâşeri (toplumla ilgili) cinnet, aydın ihâhetinin son ve kâhır tecellisi. Amma bu kale düşmeyecektir. Yıllarca en güzide zekâlar bir yalanın kurbanı oldu, bir abesler dünyasında yaşadık. Uçurumun kenarındayız. Doğru. Fakat saflarımız gittikçe sıklaşıyor: Dil faciasını bütün buudları ile kavrayan inanmış ve uyanık gençler seslerini yükseltiyorlar.Yarım asır uyutulan nesiller, nasıl bir aldatmacanın kurbanı olduklarını yavaş yavaş anlıyorlar. İşte D. Mehmet Doğan’ın bir ithamnâmeye benzeyen kitabı. Genç yazara göre dil devrimi, aydın ihanetinin bir safhasıdır. Bu isâbetli teşhisi, inkâr kabul etmez vesikalarla destekleyen araştırıcı hükümlerini, dört maddede hülâsa ediyor:
1- Dil devrimi, toplum fertlerinin kendi aralarında ve yönetici kadroyla haberleşmesini güçleştirmiştir. Toplum katmanları ve nesiller arasındaki bağların kopmasında, en azından gevşemesinde (heyhat sayın Doğan da bu meşum devrimin tesirlerinden koruyamıyor kendini) etken olmuştur.
2- Dil devrimi, bürokrat aydın kadronun toplumdan kopuşunu belgeleyen bir yabancılaşma hareketidir. Dil, halk-aydın farklılaşmasını belirleyen ana kriterlerden biri hâline gelmiştir.
3- Dil devrimi, halkçı bir hareket olarak kabul edilemez. Halka rağmen yürütülmesi bir yana, halkın dilinden ayrı sunî bir dil yaratılmaya çalışılmıştır. Bu dil halk tarafından (zorla benimsetilen kelimeler dışında) benimsenmemiştir.
4- Dil devrimi bir millîleştirme hareketi olmamıştır. Batılılaşmaya yönelik bir harekettir. Sonra yarınki nesillere haykırıyor: “Gerçek yurtsever yarınki Türkiye’nin haysiyetli temeller üzerinde yükselmesini amaç olarak almalı ve bu amacın gerçekleşmesini engelleyici hiçbir meseleyi ihmal etmemelidir. Millî birliğimizin temel taşlarından dilin yabancılaşmasına karşı çıkmalıdır. Binlerce yıllık bir kökten gelen ve fakat Anadolu’da bin yıllık bir oluşum içinde ortaya çıkan Türk dilini savunmak, bizi halkımıza, millî tarihimize, dolayısıyla davamıza bağlayacaktır.”