Malumdur ki, bir eserin hususiyeti neyi nasıl anlattığı ile ilgilidir. Yani öz ve biçim bakımından kalitesi ile. Konusu itibariyle ilginç, önemli ve farklı bir içeriğe sahip olacak, muradını güzel bir Türkçe ile dile getirecek. Bir araştırma-inceleme eseri ise konunun gerektirdiği kaynakları olabildiğince tam ve yerinde kullanacak. Daha önemlisi eserin söyleyecek bir sözü, yorumu olacak. Bu yorumu da başvurduğu bilgi kaynakları ile delillendirecek, kabul edilebilir hâle getirecek. Akademik dünyamızın temel meselelerinden biri de sözünü ettiğim olmazsa olmaz ilkelere uymayan yüksek lisans ve doktora tezlerini kabul ederek niteliği göz ardı etmesidir. Ne bilim ahlakıyla ne de insan haysiyetiyle bağdaşan bu tutumun yeterince eleştiri konusu yapılmadığı da bir gerçek. Alan da memnun satan da… Bu husus sadece üniversitelerle ilgili bir yozlaşma değil, “kötü paranın iyi parayı kovması” misali, maalesef hayatın bütün hücrelerine sinmiş durumda.
Bir eser hakkında en kısa yoldan bilgi sahibi olmak için, varsa Sunuş, Giriş, Sonuç, Bibliyografya veya Kaynakça ile Dizin bölümlerini okur ve bir kalite değerlendirmesi yaparım. Böylelikle ilmî bir eserin olması gereken sistematiği hakkında bilgisahibi de olmuş olurum. Bu girizgâhtan asıl mevzuya geleyim.
Prof. Dr. Sami Güçlü, fevkalâde önemli bir faaliyeti başlattı ve büyük fedakârlıklarla sürdürüyor. Lise ve üniversite öğrencilerine külliyat olarak iyi seçilmiş fikir ve sanat insanlarımızın eserleri okutuluyor, eserlerin müzakeresi yapılıyor, haklarında metinler hazırlanıyor. Anadolu Mektebi adı altında yurdumuzun pek çok ilinde yapılan bu ufuk açıcı kültür ve medeniyet hamlesi idealist bir gençliğin sahip olması gereken vasıfların kazandırılmasında bir yol haritası olarak da örnek bir teşebbüs. Bu ayın ikinci haftasında 90 kadar öğrencinin katıldığı ve Samsun’da düzenlenen bir dağ kampı ile erkek öğrenciler yazarlarla buluşturuldu. Ben Ankara’dan, akademisyenler Mehmet Samsakçı İstanbul’dan ve Şeyma Büyükkavas Kuran Samsun’dan katılarak, öğrencilerle belli konularda hasbihâlde bulunduk. Şeyma Hanım yeni çıkan kitabı Peyami Safa’nın İnsanları / Peyami Safa’nın Romanlarında Şahıslar Kadrosu kitabını imzaladı. Doktora tezi imiş ve adeta bir Peyami Safa adresi olan Ötüken Neşriyat tarafından yayımlanmış. Kitap ünlü yazarımızın Server Bedi imzası dışında yazdığı 11 romanı “şahıslar kadrosu” itibariyle değerlendirilmiş. Doktora çalışmalarında başvurulan bir ‘kolay yol’ olduğu kitabın dipnotlarında geçen benzer çalışmalardan anlaşılıyor. Yöntem olarak romanların Kimliği ve Konusu, Özeti ve Şahıslar Kadrosu tanıtılıyor. Zahmetli bir çalışma olmakla beraber, bir tespitte bulunmaktan öte bir iddia taşımadığı rahatlıkla söylenebilir. Daha çok alıntılarla yazar ve eser değerlendiriliyor, hâliyle Kuran da kaynakları aktaran olarak bir rol ifa ediyor. Yazımda yeterince titiz davranıldığı söylenemez, pek çok kelimeye şapka konulmadığı gibi kitabın yayınevinin adı bile çoğu yerde Ötüken Neşriyat yerine Ötüken Yayınevi olarak yazılmış. Yayınevini yanlış yazan bir yazar az bulunur herhalde. Kitap bir doktora tezi olmasına rağmen Dizin’i yok! Dizinsiz tez nasıl kabul edilir anlamak mümkün değil. Yazının başlığına dönerek Bibliyografya’yı mercek altına alalım. Yeterince kaynak olduğu anlaşılıyorsa da, ben imla ve düzenleme konusuna değineyim. Böylelikle işin ciddiyetini, gereken özenin gösterilip gösterilmediğini de anlamış oluruz.
***
İncelenen Romanları başlığı altında yayınevi Ötüken Neşriyat, Yararlanılan Diğer Eserleri başlığı altında ise Ötüken Yayınevi olarak verilmiş. Yararlanılan Diğer Kaynaklar başlığı altında soyadına göre sıralanan eserlerde dikkatimi çeken hususlar şunlar: İki yazarlı eserlerde ilk ismin soyadı başa alınırken, ikinci isimde sona alınır. BOURNEUR, Roland- QUELLET, Réal yazımı yanlıştır. ÇAKIR, Hasan ismi bir de haz. ve çev. olarak verilmiş. LUCACS’ın ön adı Georg verilmediği gibi eserinin çevirmenin soyadı metinde ve burada Ümran olarak yazılmış. (Doğrusu Umran). OKTAY, Ahmet, Ahmet Oktay olmalı ve A harfinde yer almalıydı. Yazarın soyadı Börtecene olup, sosyalist/Marksist olarak işine gelmediğinden kullanmamıştır. Aksine ressam eşi Tülay Tura bu soyadını kullanmaktadır. ÖZTÜRK, M. Orhan’ın kitabı Hekimler Yayın Birliği’nce değil, Hekimler Birliği Yayını’dır. SEZGİN, Fatih değil Fatin olacak. Makaleler başlığı altında göze çarpanlar şunlar: ERHAN, Bener değil BENER, Erhan olmalı. Necmettin HACIEMİNOĞLU’nun soyadı bir eserinde iki defa yazılmış, birinde de adı yok. HASER, Melin isminde soyadı HAS’ER olacak. HİKMET, Nazım’da da soyadı RAN olduğuna göre, N harfinde Nâzım Hikmet olarak yazılmalıydı. Sevim KANTARCIOĞLU’nun bir eserinde adı yok. Agah Sırrı LEVENT’in doğru yazımı Agâh Sırrı LEVEND. NİYAZİ, Mehmet değil, Mehmet Niyazi (Soyadı ÖZDEMİR). OKTAY, Ahmet yanlışı tekrarlanıyor. Bir doktora tezinde sözlük dışında hiç yabancı dilde eserin olmaması pek rastlanır durum değil. Ayrıca isim sıralamasında soyadından sonra çok yerde virgül konulmamış.
Bibliyografyanın hâl-i pürmelaline bakarak eser hakkında bir kanaate sahip olabiliriz herhalde.