Dünyada yaşanan dijital dönüşümü ağır sonuçlar doğuracak bir ilgisizlikle ıskalıyoruz. Dijital dönüşüm süreciyle birlikte karşılaştığımız big data, nesnelerin interneti, yapay zeka, yıkıcı inovasyon, robotlar gibi kavramlar ne denli bir dönüşüm zorunluluğu içinde olduğumuzu hissedirecek bir etki yaratmadı. Hepimiz ilgilendiren dijital gelecek, konu hakkında özel gayret gösteren küçük bir azınlığın ilgi atmosferinin dışına çıkmış değil. Belki de sorun, dijital dünyayı anlatmaya çalışırken çoğu İngilizce kaynaklardan yapılan çevirilerin yeteri kadar iyi yapılamaması. Ya da zihinsel konforunu bozmak istemeyen karar vericilerin bu dönüşüme bilinçli, bilinçsiz kayıtsız kalması. Türkiye’nin ne denli bir tarihi dönüşümü ıskaladığının hâlâ farkında değiliz. Oysa dijital dönüşüm tahmin ettiğimizden çok daha yerli, milli ve acil bir konu.
İSTİŞARENİN OTOMATİZASYONU
ABD, Çin, Güney Kore, Almanya ve Japonya dijital geleceğin öncüsü olmak için amansız bir rekabetin içinde. Gelecek dijital dönüşüm üzerinden hesaplanıyor. Türk medyasının, ‘Türkiye’ye ne tür yaptırımlar uygulanacak’ sorusuna konsantre olduğu AB zirvelerinde liderler, Avrupa’nın dijital geleceği konusunda sessiz sedasız tarihi adımlar atıyor. Rusya Devlet Başkanı Putin’in‚ “Yapay zeka alanında lider olan ülke dünyanın da yöneticisi olacaktır’’ sözü aslında konuyu çok basit şekilde özetliyor. Yapay zeka duygudan yoksun, yapmak istemediğimiz halde yazılımlar aracılığı bize dayatılan şeyleri uygulamak zorunda kalacağımız, ürperten bir dijital gelecek gibi sunuluyor. Oysa yapay zeka toplanan devasa dijital verilerden makinaların çıkardığı yapay sonuçlar değil üretim ve hizmet süreçlerine dahil olan aktörlerin ortak aklıyla oluşturulan algoritmalar. Bir nevi istişarenin otomatizasyonu. Dijital dönüşüm ortak aklın ara sıra değil sürekli kendisini geliştirerek günlük yaşamın her alanına refakat etmesi. Dönüşümün farkına varanlar bu paha biçilmez potansiyeli daha etkin kullanmak için dört elle çalışıyor.
CUMHURBAŞKANI EL ATSA
Türkiye’de neredeyse bütün yenilikler devlet aracılığı ile yapıldı. Bunun tarihi ve sosyolojik arka planı bu yazının konusu değil. Görünen o ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan el atmadan dijitalleşme alanında milli bir duyarılılık oluşmayacak ve elini taşın altına koyan babayiğitler çıkmayacak. Zaman kaybetmeden Türkiye’nin dijital geleceği ve potansiyeli konusunda bir zirve yapılması atılacak ilk adım olabilir. Çünkü dönüşümün muhatabı sadece bir kurum veya kuruluş değil toplumun tüm kesimleri. Bu denli önemli konuda sayın Cumhurbaşkanı’ndan başka toplumun tüm kesimlerini harekete geçirecek bir irade yok. Geç kaldık ancak çok geç kalmadık. Dünya ile girilecek (girilmek zorunda olan) dijital rekabette mesafeyi kapatma imkanı var. Unutulmaması gereken dijital dönüşümün temelinin teknolojik gelişmeye değil (bu sadece bir sonuç) zihinsel dönüşüme dayanıyor olması. Elbette yazılım teknolojisine hakim olmak gerekiyor. Ancak asıl olan fikirler. Fikirler ortaya çıktığında bunu yazılım diline aktarmak büyük bir sorun değil.
ÇÖZÜMSÜZ DEĞİLİZ
Savunma sanayinde yaşadığımız gelişmeler dijital teknolojilerde istenilince neler yapabileceğimize dair güzel bir örnek. Türkiye’nin yerli otomobil üretim hamlesi de elektro ya da sürücüsüz araç üretilmesi durumunda dijital bir devrimin motoru olabilir. Yazılım teknolojisinin gelişmesi için eğitim konusunda atılacak adımlar kısa sürede faydasını göreceğimiz sonuçlar doğurur. Bu bağlamda Salih Cenap Baydar’ın Karar gazetesi için kaleme aldığı‚ “Bir hayalim var. Yazılım meslek lisesi’’ başlıklı yazısını şiddetle tavsiye ediyorum. (http://www.karar.com/gorusler/bir-hayalim-var-yazilim-meslek-lisesi-566352) Start Up danışmanlarının girişimcilere verdiği en önemli tavsiyelerden birisi yanılmaktan hatta hızlı bir şekilde yanılmaktan ve para kaybetmekten çekinmemeleri. Dünyadaki bütün büyük dijital projelerin tarihi aynı zaman deneme yanılma tarihi olarak da okunabilir.
YIKICI İNOVASYONUN MAĞDURLARI
Sovyetler Birliğini’nin eski lideri Michael Gorbaçov’un‚ “Geç kalanı hayat cezalandırır’’ sözünü doğrulayan bir çok tarihi örnek var. Ünlü film markası Kodak bu örneklerden biri. Dünyanın en büyük film markası olan Kodak kuruluşundan 132 yıl sonra iflas beyan etmek zorunda kaldı. İflas beyan ettiğinde tam 145 bin çalışanı vardı ve çalışanları Amerika’da orta sınıfa ait insanlardı. Kodak gerçi fotoğrafçılıktaki dijital gelişmelerin farkına vardı ama foto film konusunda dünya pazarındaki hakimiyetini kaybetmek endişesi taşıdığı için dijital gelişimi pazara aktarmadı. Böylece Kodak yıkıcı inovasyonun en şöhretli mağdurlarından biri oldu. Fakat yıkıcı inovasyon konusunda daha çarpıcı bir örnek arayanlar Osmanlı tarihine bir bütün olarak göz atabilir.
TAHMİNİN ÖTESİNDE BİR DEĞİŞİM
Dünyadaki internet ağı, yeni internet protokolü standardı JPV6 aracılığı ile 4,4 milyar olan IP adresi adedini 360 sekstillyona çıkardı. Sekstillyon rakamı 1 rakamının yanına 36 sıfır koyularak elde ediliyor. Bu şu anlama geliyor: Gelecekte sadece televizyonlar, buzdolapları, oyuncaklar, otomobiller IP adresine sahip olmayacak. Dünyadaki bütün fabrikalardaki makinalar, sistemler ve bunların ürettiği ürünlerde IP adresi olabilecek. Henüz dijitalleşmenin gelişme dinamiği ve bunun olası etkileri tam olarak öngörülebilir durumda değil. Ancak dijital teknolojiler aracılığı ile birbirine bağlanan ekonomi ve toplumun değişimi, şu an bile somut bir şekilde kendini hissettiriyor. Kesin olan şu: Bu değişim ve dönüşüm insanlık hafızasındaki diğer dönüşüm ve değişimlerden çok daha hızlı ve devasa olacak.