Çin’de uygulanan sosyal kredi sistemi, hakkımızdaki verilerin dijital olarak kaydedilebilmesinin doğurabileceği vahim sonuçlara yönelik, sıkça örnek gösteriliyor. Bu sistemde vergilerini, cezalarını ödemeyen ve görevlerini yapmayan vatandaşların verilerinin görülebilmesi, aynı şekilde firmaların sicillerinin de görülebilmesi, sonu dijital faşizmle bitecek bir dijital dönüşümün ön aşaması olarak değerlendiriliyor.
Hem özel sektörün hem de devletin daha fazla üretmek ve daha iyi hizmet vermek için daha fazla veriye ihtiyaç duyduğu bir çağda verilerin korunması, ve mahremiyeti düşüncesi klasik anlamını kaybetti. Anca dijital çağda hakkımızdaki verilerin, ne kadarının mahrem ne kadarı kullanılabilir olduğu sorusu da açıklıkla cevaplanabilmiş değil.
Hukuka uygunluğu bir yana korona felaketinde vatandaşlarının verilerini etkin şekilde kullanabilen Çin, Güney Kore, Singapur ve Tayvan gibi ülkeler pandemi sorununu fiilen aşarken, koronaya karşı en etkin aşıyı keşfeden Almanya hala bütün vatandaşlarını aşılamaktan bile uzak. Türkiye’de de bu konuda başarılı ülkelerin uyguladığı türden bir dijital takip sistemi oluşturulamadı.
***
İşin hukuki ve insani boyutu bir yana verileri sınırsız kullanıma sokabilen ülkeler dijital rekabette büyük avantaj elde ediyor. Yasal mevzuat henüz buna izin vermediği için Avrupa Birliği, Çin ve ABD’ye kıyasla fersah fersah geride. Sorunun kısa vadede nasıl çözülebileceğini de bilen yok.
Bunda 20 yıl öncesinde mobil telefon alt yapısı kurmak için Almanya’ya bağımlı olan Çin, bugün dijital teknolojilerde o kadar ilerledi ki durum tam tersine döndü. 5G teknolojilerinde Almanya alt yapısını oluşturmak için Çin’e muhtaç durumda. ABD’nin tüm baskılarına karşı Avrupa ve Almanya Huawei şirketi ile çalışmaktan vazgeçemiyor. Huawei Türkiye’de 5G teknolojileri için başvurulan bir adres.
Çin her geçen gün 5G, yapay zeka, kuantum araştırmaları ve diğer yeni teknolojiler konusundan dünyada öncü ülke olma hedefine daha fazla yanaşıyor. Bu teknolojilerin bir kısmını Uygur Türklerini asimile etmek için kullandığı gerçeği ise madalyonun diğer yüzü. Çin’in insanlık tarihinin en utanç verici asimilasyon politikalarından birini dünyanın gözüne baka baka uygulayabilmesi, sahip olduğu ekonomik ve teknolojik güçle de alakalı. Bu güce karşı maalesef Türkiye de karşı duramıyor.
***
Verilerin etkin kullanılması, bunun için teknik ve yasal altyapının oluşturulması sadece ekonomik rekabetle ilgili bir durum değil. Hayatın her kesimini etkileyen dijital dönüşüm, demokrasiyle de direk alakalı.
Hele yeni anayasa tartışmalarının başladığı bu günlerde, gündeme dijital dönüşümün de dahile edilmesi gerekiyor. Bu zamana kadar bu sahaya pek göz atmayan sosyal bilimcilerin tıpkı din, sermaye, toplumsal yapı, ideolojiler vs. gibi dijitalleşmeyi de gündemlerine dahil etmeleri gerekir.
Sevimsiz bir pragmatizm gibi gözükebilir. Ama siyasi, toplumsal ve hukuki tartışmalara veriler, dijital teknolojiler ve etkilerini de dahil etmek gerekiyor. Yoksa yeni dönemi eski dönemlerin kavramları anlamlandırma hatasına düşeriz ve bu da yerimizde saymaktan başka bir işe yaramaz