Gerçek devrim, Suriye’de özgür seçimlerin yapılabileceği, tarafların silahlı mücadeleyle değil siyasi argümanlarla birbirlerini ikna edeceğine kani oldukları gün gerçekleşecek. Türkiye’de ve dünya kamuoyunda kabul gören ortak görüşe göre Suriye’deki gelişmelerden en çok karlı çıkan ülke Türkiye. Kısa vadeli bir çıkarım yapacak olursak bu haklı bir görüş. Ancak aslolan, kalıcı bir fayda elde etmek ve bu da en çok Suriyelilerin kalıcı bir fayda elde etmesiyle mümkün. Yani Suriyeliler bir fayda elde ediyorsa komşuları ve elbette Türkiye’de fayda elde etmiş olur.
Dünyadaki güçlü ülkelerin pastadan pay kapma savaşında, Suriyelilerin, Esad diktatörü altında ortak irade geliştirme ve özgürlüklerini koruma imkanı yoktu. Şimdi bu imkan var ve Suriyelilere verilecek en makul destek, demokrasi tohumunun filizlenmesine katkı sağlamak. Bu desteği sağlamakta en büyük sorumluluk Türkiye’ye düşüyor. Bu sadece hükümetin değil sivil kamuoyunun da görevi.
Türkiye’deki Suriyelilerin altyapısı yok edilmiş, kalıcı istikrar için henüz başlangıç noktasında olan ülkelerine hemen dönmesini beklemek gerçekçi değil. Bu noktada iktidarın Suriye politikalarının haklı ve doğru olduğu yönünde oluşan hissiyatın, Türkiye’deki ırkçıları daha da hırslandırması ve Türkiye’deki Suriyelilerin daha fazla ırkçıların hedefi haline gelmesi gibi ciddi bir tehlike var. Irkçılar maalesef, Türkiye’deki mültecilerin, Türk vatandaşlarının bile sahip olmadığı hak ve imkanlara sahip olduğu gibi bir palavrayı tedavüle sokmayı başardılar. Irkçılar tarafından yapılan bu tezviratlar mültecilerin hayatını çekilmez hale getiren kasvetli bir baskıya dönüştü.
***
Bugünden yarına bir geri dönüşün mümkün olmayacağı ortadayken, ırkçıların ve bazı muhaliflerin ‘’hemen dönün’’ baskısıyla Suriyeliler hakkında bu zaman kadar oluşan olumsuz atmosferi daha da zehirlemesine izin vermemek gerekir. Ağır bedeller ödenerek yazılan bir tarih var. Geri dönüşle ilgili fikir yürütmek, çözüm imkanları konusunda kafa yormak elbette ırkçılık anlamına gelmez. Ama Türkiye’deki Suriyelilerin ensesinde boza pişirircesine, hemen dönün baskısı oluşturmaya çalışanların nefreti, büyük bir dalgaya dönüşmeden engellenmeli.
Bunun ötesinde yaklaşık 13 yıldan beri Türkiye’de yaşanan Suriyeli mültecilerin önemli bir kısmı Türk ekonomisi için yadsınamayacak bir katkı sunuyor. Türkiye’ye uyum konusunda başarılı olan önemli oranda Suriyelinin de gitmesi değil kalması Türkiye için daha hayırlı. Almanya’da yaşayan yaklaşık 1 milyon Suriyeli mülteci hakkında da Türkiye’deki yoğunlukta olmasa da benzeri bir tartışma var. Almanya’da konu hakkında yapılan popülist açıklamalar Türk medyasında da yer alıyor. Ancak Alman şirketleri için iş dünyasına entegre olan Suriyelilerin geri dönmesi bir kabus senaryosu.
Türkiye’de göçmen sorunu bağlamında (sorunu nesnel olarak tartışanları elbette tenzih etmek gerekir) bir tür lümpen ırkçılığı, çulsuz aktivistliği ve fanatizmi gelişti. Bu vasıfsız hamaset maalesef orta sınıfa da sirayet etti. Söz konusu ırkçılığı söylemlerinin merkezine koyan partilerin dışında, büyük partiler de göçmen nefretiyle oy kazanma kolaycılığına yeltendi. Kentli orta sınıf arasında aleni ırkçılık sayılabilecek söylemler rahatlıkla kullanılır hale geldi. Bu pervasızlığa artık bir sınır koymak gerekiyor.
***
Bu ülkenin sağduyu sahibi insanlarının, göçmenler üzerinden yürütülen ırkçı hamasete karşı daha açık bir tavır sergileme yükümlülüğü var. Tarihin kaybedenler tarafında olanların yaşadığı hüsran ve nefretin, siyasi tartışma standartlarımızı belirlemesine müsaade etmemeliyiz.
Türkiye’de Suriye politikaları konusunda tedavüle sokulan bagaj kavramı var. Özellikle Ahmet Davutoğlu’na karşı uzun yıllar bir Suriye bagajından bahsedildi. Türkiye’nin artık üzerinden Suriyeli ve Arap karşıtlığı bagajını atma zamanı geldi. Türkiye’de bir kesim içinde yaygın iflah olmaz Arap düşmanlığı artık ait olduğu yere, marjinal siyaset çöplüğüne gönderilmeli.