Sorunların zirve yaptığı bir anda, kazanmak ya da kaybetmekten değil sorunu iyi yönetip yönetmemekten bahsedebiliriz. Bir trafik kazası yaşandığında mağdurlar, ilk yardım ekiplerinin müdahalesine bağımlıdır. Çevredeki kişilerin de gerekiyorsa ilk yardım ekibine destek olması, gerekmiyorsa çalışmaları engellememesi beklenir. O esnada kazanın nedenlerini konuşmak, sorunun çözümü için bir katkı sağlamıyorsa, gereksiz bir uğraşıdır.
Ekonomik sorunların bu noktaya gelmesinin en önemli nedeninin, kamudaki israf ve kapatılamayan cari açık olduğu konusunda, hükümete en muhalif çevrelerden iktidar çevrelerine kadar herkes hemfikir. Türkiye’nin amacını aşan siyasi adım ve açıklamalarının da sorunun ortaya çıkmasında oynadığı rol göz önünde bulundurulması gereken bir gerçek. Tabi bu açıklamaların muhataplarının Türkiye hakkında iyi niyetli olmadıkları da.
Şu aşamada cevabı aranması gereken en önemli soru Türkiye’nin doların yükselişi ile yaşanan bunalımı iyi yönetip yönetmediği. Sorunu içinden çıkılmaz siyasi bir polemiğe döndürmek isteyenler bir yana, teknik olarak makul adımların atıldığı ortada. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın kamuoyunun heyecanla beklediği açıklamaları Türkiye’nin ilkesel ve kurumsal duyarlılığa sahip olduğunu ve gerekli adımları atacağını gösteriyor.
Sayın Bakan’ın kamuoyuna duyurduğu yeni ekonomik açılımlar belki Trump’un aynı esnada yaptığı tweet hamlesi ile istenilen etkiyi yaratmadı. Ancak bu açılım, sorunun kalıcı olarak çözülmesi konusunda ikna edici bir yaklaşım. Cari açığın düşürülmesi, tasarrufların artırılması açılımın en önemli iki anahtar kelimesi. Kamuda tasarrufun yanında, cari açığı kapatacak yatırımların öncelikli olarak teşvik edilmesi, ekonomimizdeki yapısal sorunların çözümü için atılması gereken iki önemli adım elbette.
Bu açılım sadece iyi niyet beyanı değil, yasal ve kurumsal yeniliklerle de desteklenen yeni bir yol haritası. Hükümet yeni ekonomik açılımını, kamuoyu açısından takip edilebilir bir şeffaflıkla sürdürürse, kamuoyunda hakim olan stres rahat bir şekilde dağıtılabilir. Doların artışı ile yaşanılan gerilimin büyük bir bölümü psikolojik. Soruna karşı, tek başına gerçekçi araç ve imkanlar kullanıldığının bilinmesi bile kasvetli havayı dağıtmaya yeter.
Bunun altını bir kez daha çizmekte fayda var. Atılan adımlar, kamuoyu tarafından izlenebilir ve tartışılabilir şekilde uygulamaya sokulursa sorun büyük ölçüde çözülmüş demektir. Ekonomik meselelerin siyasi saplantı ve beklentilerin etkisinde kalmadan tartışılabilir olması sadece Türkiye değil dünya kamuoyunun da rahatlamasına büyük katkı sağlayacaktır.
Olan biteni sadece Türkiye açısından değerlendirmek gibi bir hata yapıyoruz. Oysa dünya genelinde bir ticaret savaşının eşiğindeyiz ve bu gerilimli ortamda biraz da siyasi gerekçelerle Türkiye üzerine düşen payı alıyor. Türkiye’deki sorunu çözebilmenin yolu, dünyadaki gelişmeleri de iyi anlayabilmekten geçiyor. Trump’ın Türkiye’ye uyguladığı ekonomik ve siyasi yaptırımları daha iyi anlayabilmek için ABD’nin Çin ve AB ile sürdürdüğü ticari savaşı da kavramak gerekiyor.
Gözden kaçan bir diğer konu ise Türkiye’yi suni bir ekonomik bir buhrana sürüklemenin AB açısından da büyük ekonomik kayıplara neden olacak bir krizi tetikleyebileceği gerçeği. Türkiye ekonomisi lokal bir konu değil, bölgesel hatta global etkileri olabilecek yeni bir olgu. Stresli durumlarda olduğundan fazla tepki göstermeye meyilli duygusal bir yönümüz var. Oysa biraz sağduyu, tansiyonun düşmesine yeter de artar bile.