Yıllara yayılan bir cinayet serisini, kurbanların Türk olması nedeniyle döner cinayetleri olarak nitelendirmek kimseyi rahatsız etmedi. Almanya’da 2000-2006 yılları arasında NSU (Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü) isimli örgüt Ceska marka silahla 8 Türk , 1 Yunanlıyı katletti. Tamamen ırkçı gerekçelerle işlenen bu cinayetler 2011 yılında aydınlanana kadar Alman kamuoyunda döner cinayetleri olarak anıldı. Cinayeti çözmek için kurulan ve sonuç elde edemeyen polis ekibine de Bosphorus Mordserie (Boğazici Cinayetleri Serisi) gibi kurbanları ve yakınlarını rencide edici bir isim verildi.
Cinayetlerin çözümlenemediği 11 yıl içinde kurban yakınları ve cinayetler hakkında, mafya hesaplaşmasından, namus cinayetine, haraç toplamaktan, siyasi cinayete kadar hiçbir ipucu ile desteklenmeyen teoriler kamuoyuna boca edildi. Kurbanlar insandışılaştırıldı ve kamuoyunun da buna hiçbir itirazı olmadı. Hatta Almanya’da yayın yapan Türk medyası da bu kavramları kullanmakta bir beis görmedi.
Bu acı tecrübeden sonra bir daha Almanya’da aşırı sağ terörün can almayacağı düşünülürken Kassel Valisi Walter Lübcke tıpkı NSU cinayetlerine benzer bir şekilde kafasına yakın mesafeden sıkılan bir kurşunla öldürüldü. Kurbanın gömleğindeki DNA izleri sayesinde kimliği tespit edilen katil Stephan Ernst ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Ernst’in NSU cinayetleri ile iltisaklı olan kişilerle olan ilişkisi de yargılanması esnasında ortaya çıktı.
* * *
Lübcke’yi belki de ölümü getiren olay 2015 yılında yaşandı. Lübcke Almanya’ya akın eden göçmenler lehine halka açık bir toplantıda ‘’Değerlerimiz için tavır koymalıyız. Bu değerleri savunmayanlar ülkeyi istedikleri zaman terk edebilirler’’ ifadesini kullandı. İnternete konulan bu konuşma aşırı sağcılar tarafından bir nefret objesi haline geldi. Lübcke videoda bu cümle üzerine yuhalanırken duyulan ‘’defol’’ ifadesi ise Katil Stephan Ernst’e ait.
Göçmen kökenlilere karış oluşan nefret söyleminin cinayeti hatta katliamı tetikleyecek bir sapkınlığa dönüşebileceğinin son örneği ise geçtiğimiz yıl Hanau kentinde yaşandı. Aşırı sağcı görüşlere sahip 43 yaşındaki Tobias Rathjen göçmen kökenli insanların bulunduğu bir büfe ve nargile barda toplam 9 kişiyi öldürdükten, sonra evinde annesini de öldürüp intihar etti.
Geride bıraktığı manifestoda Almanya’dan sürülmesi mümkün olmayan halkların yok edilmesi gerektiği yazıyordu. istihbarat örgütleri tarafından takip edildiğini ve göçmenlere karşı savaş verdiğini söyleyen Rathjen’in bu görüşlere varmasında sosyal medyanın rol oynadığı tahmin ediliyor. Güvenlik güçleri sosyal medyada sıkça karşılaşılan nefret söylemleri nedeniyle Rathjen gibi patlamaya hazır birçok bombanın toplum içinde olduğunu düşünüyor.
* * *
Günün sonunda dokuz insan bir psikopatın akıl dışı çıkarımlarının kurbanı oldu. Komplo teorilerini daha önce internette yayımlayan, psikolojik rahatsızlıkları bilinen birinin silah ruhsatı sahibi olması güvenlik güçlerinin, aşırı sağ teröre tehlikesine karşı ne denli ihmalkâr davrandığını ortaya koyuyor.
Hanau kurbanlarını anmak için bu yıl yapılan törende konuşan Almanya Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier ‘’Devlet kurbanlara karşı koruma, güven ve özgürlük sözlerini tutamamıştır.’’ diyerek ihmali itiraf ediyor. Bu özeleştiri kurban yakınlarını ne kadar teselli eder bilinmez, ama içinden her an bir psikopatın çıkacağı zehirli atmosfer varlığını hala sürdürüyor.