Mültecilerin geleceği

Mikdat Karaalioğlu

Ülkenin tüm sorunlarını, kendilerini kamuoyunda savunacak durumda bile olmayan göçmenlerin üzerine atmak kolay. Hatta tahrik edici bir cazibesi de var. Sosyal, kültürel, ekonomik hatta siyasi sorunları göçmenlerin üzerinden tartışmak taraflara zahmetsiz bir avantaj kazandırıyor. Ancak bu yöntem şişede durduğu gibi durmuyor. Toplumu sinsice, sığlığın, ırkçılığın, nefretin kucağına itiyor. Sayıları hızla artan göçmen karşıtları imkanlarını ve gerçek sorunlarını unutarak farkında olmadan kendilerini sadece ötekiler üzerinden tanımlayan ve konumlandıran kişiler haline dönüşüyor.

Düşmanlığın ileri boyutlara ulaştığı evrelerde ise realiteyle bir ilgisi olmamasına rağmen konuşulan tüm toplumsal konular göçmenlerle ilintili hale geliyor. Henüz bu noktada değiliz ama hızla bu yöne ilerliyoruz. Bizden daha uzun bir göçmen tecrübesi olan Avrupa’da hızla gelişen ırkçılığın ve aşırı sağın ana malzemesi de artan ulusal bilinç değil, yabancı nefretiydi.

Türkiye konunun sağduyuyla konuşulmasının mümkün olmadığı bir haleti ruhiyeye girdi. Bu çok tehlikeli bir evre. Altındağ’da yaşanan akıl dışı şiddet bile kendisinden sağduyu beklenen kişi ve kurumları ikna etmeye yetmedi. Nerdeyse istisnasız tüm muhalefet partileri, toplumda oluşan mülteci karşıtlığından oy devşirme ya da en azından hedef oklarını kendi üzerine çekmeme hatasına düştü.

***

Türkiye’de şu anda kimsenin görmek istemediği ancak mülteciler konusunun mihenk taşını teşkil eden gerçek, bu insanların çoğunun Türkiye’de kalıcı olduğu gerçeğidir. Suriye’de günün birinde durum düzelse de göçmenlerin çoğu geri dönmeyecek. Bunun nedenleri ayrı bir yazının konusu. Ama bu gerçeği yavaş yavaş kabullenmek ve çözümler üretmeye çalışmak atılacak en akıllıca adım olur.

Avrupa’nın ve özellikle Almanya’nın yaşadığı örnekleri iyi analiz etmek bizim de işimize yarayabilir. Almanya hem sürekli mülteci alan bir ülke ve hem de bu ülkeye yasal yollarla gelen milyonlarca göçmen var. Elbette bu durum Türkiye ile birebir uyuşmuyor. Ancak Almanya’nın, yaşanan tüm sorunlara ve yapılan hatalara rağmen, yabancıları entegre etme yöntemini bizim de önyargısız olarak anlamaya çalışmamızda fayda var.

Bu yazının amacı Almanya’nın uyum politikalarını tartışmak değil, bu ülkenin göçmenlerle yaptığı tecrübelerden, bizim gelecekte yaşayacağımız sorunlar hakkında sonuçlar çıkarmaya katkı sağlamak. Almanya’nın da göçmen realitesini kabul etmesi uzun yıllar sürdür. Göç tarihi 1960’ların ilk yıllarında başlayan Almanya’nın kendisini bir göç ülkesi olarak kabul etmesi ancak 2000’li yıllarda mümkün oldu. Daha bu gerçeği kabul etmeyen toplumsal kesimler de var.

***

Ülkesindeki yabancıların günün birinde ülkelerine dönecekleri fikrinden hareket eden Alman devleti yabancıların kalıcı olduğunu ancak 1980’lerin sonlarında kavrayabildi. Bu realiteyi kabul etmekle, gerekli tedbirleri almaya kalkışmak arasındaki zaman da baya uzun sürdü. 1990’lı yıllarda resmi dairelere özellikle polise yabancı kökenli personel alınmasına başlandı. O yıllarda istisnai bir durum olan bu yeni personel politikası bugünlerde bütün eyaletlerin desteklediği teşvik ettiği bir yönteme dönüştü.

Bugün ülkenin hemen yer yerinde yabancı kökenli hakim, savcı, doktor, polis, öğretmen, gazeteci, siyasetçi gibi akla gelen her meslek gurubunda yabancı kökenlilerle karşılaşmak mümkün. Ve bu durum zannedildiği gibi ülkeyi ‘’yabancılaştırmıyor’’ bilakis zenginleştiriyor. Yukarda sözünü ettiğimiz meslek erbabının ortak eleştirisi ise kendilerinin Alman değil de hala yabancı olarak görülmesi.

Bunun ötesinde yine 2000’li yıllarda özellikle kadınlara yönelik yoğun Almanca kursları, meslek edindirme kursları, yine okullarda göçmen kökenli öğrencilere yönelik teşvik ve destek kurslarıyla büyük bir kitlenin, sahip oldukları sosyal statüleri nedeniyle yaşadıkları rekabet dezavantajları giderilmeye çalışıldı. Almanya bunları hümanist gerekçelerle değil, bu potansiyeli topluma kazandırmak için yaptı. Yapılanlar ne kadar yeterliydi bir tartışma konusu ancak gösterilen çaba Almanya’da hiçbir ciddi sosyal çatışma olmadan bir arada yaşanması ve geniş kitlelerin kaba hatlarıyla topluma uyum sağlamasına tartışmasız büyük faydalar sağladı.

***

Yine bu tecrübeler ışığında 2015 yılında Almanya’ya gelen yaklaşık 800 bin Suriyeli göçmen de, büyük toplumsal muhalefete rağmen, neredeyse hiçbir sorun yaşanmadan topluma entegre edildi. Eski göçmen tecrübelerinden istifade etmesini bilen Almanya yeni gelen Suriyelileri hem eşit şekilde Almanya’nın çeşitli yerlerine dağıttı, hem bütün Suriyelilerin hemen Almanca öğrenmeleri için kurslar ve mesleki uyumları için teşvik programları başlattı hem de iş hayatına kolayca girebilmeleri için imkanlar sundu. Almanya’nın uyum politikaları genel anlamda ne kadar başarılı bu tartışılabilir ancak son Suriyeli akınında gösterilen performans gerçekten takdire şayan.

Benzeri tecrübeleri mutlaka Türkiye de yaşayacak. İstemezük hamaseti günün birinde yerini çözüm arayışlarına bırakacak. Bugün neredeyse keyifle göçmen karşıtlığı üzerinden pirim toplamaya çalışan siyasi partilerin bir kısmı da yeni proje ve planlarla ihmal edilen mültecileri topluma entegre etmek için çaba sarf edecek.

Bu süreyi gereksiz korkular ve hamasetle ne kadar uzatırsak o kadar zararımıza. Yüzbinlerce Suriyeli okullara gidiyor, on binlercesi üniversitelerde eğitim alıyor. Yüksek lisans ve doktora yapanların sayısı yüzlerle ifade ediliyor. Suriyelilerin ve diğer göçmenlerin uyumu için ne kadar hızlı adım atarsak, göç o denli Türkiye için bir sorun olmaktan çıkar.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (49)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.