Bir ülkeyi ve insanlarını anlamak için o ülkede iz bırakmış tarihi şahsiyetleri anlamak çok yardımcı olabilir. Martin Luther bu tür bir okuma için ideal bir isim. Luther önderi olduğu reform hareketinin 500. yılında Almanya’da sayısız etkinlikle anıldı. Almanya Martin Luther ve dolayısıyla Hıristiyanlıkla bu denli yoğun bir yüzleşmeyi en azından ikinci dünya savaşından sonra hiç yaşamamıştı. Martin Luther’in sadece dini değil sosyal, kültürel, bilimsel, sanatsal ve ekonomik alanda bıraktığı dolaylı ve dolaysız izler de göz önünde bulundurulursa Almanya’nın kendi kültürüyle bir yüzleşme ya da yeniden keşfetme yaşadığını söylemek abartılı olmaz. Aslında reform kutlamaları son on yılda başladı. Geniş kapsamlı anma organizasyonunda 2008’den bugüne kadar her yıl bir başlık altında örneğin “Reformlar ve İnanç 2009”, “Reformlar ve Eğitim 2010”, “Reformlar ve Siyaset 2014” vs. ile Luther anıldı. Reformların 500. yıl anmalarında 10 yıllık bu arka plan vardı.
Luther, Katolik Kilisesi’nin bölünüp Protestanlık mezhebinin ortaya çıkmasına neden olan bir teolog olmasının ötesinde, bugünkü Almanya’nın siyasi, kültürel, bilimsel hatta ekonomik karakterinde izleri olan önemli bir kişilik. İncil’i Almanca’ya çevirmesi ile Hıristiyanlığın herkes tarafından okunup, dinsel alan tekelinin Katolik kilisesinin elinden alan Luther, aslında sadece dini bir reformun değil ulusal bir kimliğin oluşmasının da adımların attı. Bugün Almanya’nın dünyanın en çok kitap okuyan uluslarından birisi olmasında Luther döneminde İncil’in Almanca’ya çevrilmesi, bastırılıp çoğaltılması ve Luther’in okur yazarlığı dindarlığın bir parçası olarak görmesi başat bir rol oynuyor.
TARİHİN KIRILMA ANLARI
Luther’in Katolik Kilisesi’ne karşı başlattığı hareketin temelinde, İncili’in Tanrı’nın sözü olduğu ve bağlayıcı olanının bu sözler hakkındaki yorumlar değil İncil’in kendisi olduğu görüşü yatıyor. Bu temel görüş Protestanlığın yeni bir mezhep olarak doğması ve Katolik Kilisesi’nin etkisini kaybetmesinin en önemli nedeni. Katolik otoritenin doğmalarından sıyrılan Protestanlar dünyevi olanın da aslında kutsi olabileceği anlayışına kavuşunca bu yeni model dindarlığın sonuçları, toplumsal alanda kendisini hızlı bir şekilde gösterdi. Papazlara teslimiyet aracılığı ile elde edilen ilahi huzur ihtiyacının çalışmak, üretmek, iş sahibi gibi olmak gibi dünyevi meşguliyetlerle de bulunabileceği düşüncesi hakim oldu. Bağlayıcı kriter Tanrı’nın sözünden çıkmamaktı. Dinin 16. yüzyılda kimlik anlamında yegane unsur olduğu göz önünde bulundurulursa reformların yol açtığı tarihi kırılmanın boyutları daha iyi anlaşılacaktır.
Reformların 500. yıl anma etkinliklerini dini bir dönüşüm olarak görmek yanlış olur. Ancak yayınlanan kitaplardan, düzenlenen konferanslar ve sergilerden, yapılan film ve belgeseller ve Luther’in yaşadığı kentlere düzenlenen turlara kadar Almalar kendi kültürlerinin bu önemli ismiyle yoğun bir şekilde yüz yüze geldi. Luther’in sadece dini ve kültürel anlamda yenilikçi dindar değil, dönemin siyasi gerçeklerinin farkında olan bir pragmatist, vaz ettiği dini anlayışla çelişen bir popülist, zannedildiği gibi başka fikirlere saygılı olmayan tutucu bir yobaz ve rakiplerini yok etmek isteyecek kadar gaddar bir kişilik olduğunu da öğrendiler.
EFSANENİN NE KADARI DOĞRU
Yüzyıllar içinde toplumsal hafızada oluşan ve Luther’e mal edilen bazı sembol söylemlerin aslında tarihsel gerçeklere dayanmadığı gerçeği ile de yüzleşildi. Luther’in reformcu görüşlerinin başlangıcı sayılan 95 maddelik ünlü tezleri, 1517 yılında Wittenberg kentinde bir kilisenin kapısına çaktığı hikayesinin gerçek olduğunu doğrulayacak tarihi bir kaynak yok. Yine 1521 yılında Kayser Karl V. önünde Worms kentinde yaptığı savunmada‚ “İşte buradayım. Başka şekilde davranamam’’ sözleri de yıllar içinde oluşan Luther kültüne sonradan eklenen bir efsane. Elbette kollektif hafızanın bu tür sembollere ihtiyacı var. Gerçekten doğru olup olmadıkları zaman içinde önemini kaybediyor.
Luther anmalarında belki eksiklik olarak görülebilecek konu Türkler ve Luther konusu. Luther’in Türklere karşı bugünkü algıyla ırkçı sayılabilecek söylemleri başlı başına bir araştırma alanı. Türk karşıtlığının yanında Osmanlı’daki dini yaşama duyduğu gizli hayranlık da henüz bilimsel anlamda araştırılmış değil. Luther teolojisinin İncil’in Tanrı’nın sözü olduğu ve kilise aracılığı olmadan herkes tarafından anlaşılması gerektiği, Papazlar’ın Tanrı ile kulları arasında aracılık yapamayacağı, her bireyin Tanrıya karşı sorumlu olduğu, Tanrı adına ne idüğü belirsiz yardımların yerine ihtiyaç sahiplerine yardım edilmesi gibi temel ilkelerin pek çoğunun Osmanlı topraklarında hakim olan anlayış ve pratiklerle uyumlu olması hiç şüphesiz üzerinde bilimsel olarak çalışılmayı hakkedecek önemli konular.
YÜZYILDAN YÜZYILA
On yıla yayılan Luther anmaları Alman toplumunda ne tür bir iz bıraktığı henüz bilinmiyor. Yayınlanan yüzlerce araştırma, yapılan konferanslar ve filmler Almanların kimliklerini yeni bir açıdan tanımlama ve anlamaları için belki de yeni bir dönemin başlaması anlamına gelebilir. Her halükarda hem kilise, hem bilim ve sanat dünyası hem de turizimciler 500. yıl anma etkinliklerinin ilk sonuçlarından oldukça memnun. Almanya’nın turistik anlamda pek anlam ifade etmeyen Wittenberg, Eisleben, Erfurt, Augsburg, Wartburg, Eisleben gibi küçük kentleri Luther’in bu kentlerde bıraktığı izler nedeniyle birer cazibe merkezi haline geldi. Luther markasıyla likörden mumluğa yastığa kaleme, bilgisayar oyunlarına kadar 500 yüz çeşitin üzerinde ürün de işletmelerin yüzünü güldürdü.
Almanya her yüz yılda Luther’i böylesi büyük etkinliklerle anıyor ve her yüz yılda yeni bir Luther resmi ortaya çıkıyor. Almanya ve Almanları anlamak isteyenler için Luther ve yarattığı etkileri anlamak şart.