Bir seçim yaşanıyormuşçasına yoğun siyasi gündem içindeyiz. Gündeme gelen her konu ya siyasi bir polemiğe evriliyor ya da siyasi polemik potansiyeli olduğu için gündemde. Dünyadaki gelişmeleri de ancak bu konsept içinde anlamlandırıyoruz. Sınırlı bir siyasi bağlamda değerlendirdiğimiz konuların başında Çin geliyor. Uygur Türklerine karşı uyguladığı asimilasyon politikaları ile gündem olan Çin’in özellikle korona dönemiyle birlikte dünyada hızla artan gücü ve etkisi gözden kaçıyor.
Korona sonrası dünyada yaşanacak ağır rekabete en hazır ülkelerin başında Çin geliyor. Korona döneminde yüzde 4 küçülen ABD ekonomisi ve yüzde 8 küçülen Euro bölgesine karşı yüzde 2 büyüme kaydeden Çin ekonomisi krizi fırsata çevirmiş görünüyor. Türkiye’de Çin’i orijinal kaynaklardan takip eden araştırmalar çok nadir. Avrupa medyası ve kamuoyu ise Çin’i çok yakından takip ediyor. Çin’i çok yakından izleyen Almanya’da medya bu konuya özel önem veriyor. Son olarak Spiegel dergisinde yayımlanan uzun bir makalede Çin’in korona sonrası gücü ve potansiyeli ayrıntılı ve ilginç bir şekilde işlendi.
Gayri Safi Hasılası 2020 yılında 100 trilyon Yen sınırını aşan Çin, ekonomik gücünü korona döneminde de arttırmayı başardı. Aya gidip gelebilen bir uzay aracı, marsa gönderdiği araç, okyanusun en derin bölgesine inebilen denizaltılarla teknolojik alanda da iddia sahibi olduğunu beyan etti. Merkezi idare inovasyon bilincini halkına aşılamış durumda. Yani Çinliler ürettikleri her ürün ve değerle dünya ile rekabet halinde olduklarının bilincinde. Bu standartlar hem teşvik ediliyor hem de talep ediliyor.
* * *
Merkezi yönetime dayalı Çin devlet sistemi kısa sürede tüm imkanlarını harekete geçirip hızlı ve etkili önlemler alabiliyor. Korona krizine karşı başta Çin olmak üzere diğer Asya ülkelerinde elde edilen başarının altında da bu meziyet yatıyor. Gerçi Çin’in gerçek korona rakamlarını gizlediğine dair birçok iddia bulunuyor ancak korona ile mücadelede başarılı bir dönem geçirdiklerini kimse inkar etmiyor. Bu potansiyel Çin’e dünyadaki rakiplerine karşı önemli bir rekabet imkanı tanıyor.
Korona krizinde uygulanan ekonomik tedbirlerle Çin, ülkedeki şirketlerin hisse senetlerinin borsalarda 4900 milyar dolar değer kazanmasını sağladı. Onlarca Çin firması da yine bu dönemde dünyanın önemli borsalarına girmeyi başardı. Ekonomi uzmanları 2028 yılında Çin’in ABD’yi geçerek dünyanın en büyük ekonomisi haline geleceğini söylüyor. Bu tahmin gerçi daha önceleri de yapılıyordu ama son gelişmelerle bu süre 5 yıl daha geriye alındı. Çok yakın bir gelecekte dünyanın en büyük ekonomisi haline gelecek olan Çin, bu yeni özgüvenle hiç şüphesiz siyasi adımlar da atacak.
Asya’da an itibarıyla hakim güç Çin. Öncülüğünü yaptığı Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) adı verilen pakta üye 15 ülkenin içinde ABD’nin en önemli stratejik ortakları Japonya, Güney Kore ve Avustralya da bulunuyor. Yaklaşık 2 milyar insanın yaşadığı bu bölgede dünya ekonomisinin üçte biri oranında ekonomik faaliyet yapılıyor. Çin AB ile de yatırım güvenlik paketi imzalayarak dünyadaki rekabet gücünü artırmayı sürdürdü. AB Parlamentosu’nun onayını bekleyen bu anlaşma, ABD ile AB arasında da bir tartışma konusu olacağa benziyor.
* * *
Biz Biden’ın Türkiye politikalarını merakla bekliyoruz ama yeni başkanın önünden Çin gibi çok daha önemli bir mesele bulunuyor. Biden’ın Dışişleri Bakanı adayı Antony Blinken “Çin, ABD için diğer uluslar içinde en önemli meydan okumadır" diyerek, Trump’dan pek de farklı bir Çin politikası uygulamayacaklarının işaretini verdi.
Biden bu yıl “özgür dünyanın ruhunu yenilemek“ için “Global demokratik Zirve" düzenleyeceğini açıkladı. Çin’e karşı yeni bir cephe oluşturma amaçlayan bu zirve gerçekleşecek mi? Ya da ne kadar etkili olacak? bunu zaman gösterecek. Ama artık hiçbir ülkenin Çin’i hesaba katmadan gelecek planı yapması mümkün gözükmüyor. Çin’i çok daha yoğun şekilde radarlarımıza almamız gerekiyor. Bu ülke tahmin ettiğimizden çok daha fazla belirleyici olacak.