Titiz araştırma ve verilere dayalı gazetecilik Spiegel dergisinin rakipleri tarafından da takdir edilen özelliklerinden birisiydi. Klasik medyanın güven ve varlık sorunu yaşadığı bu dönemde, Almanya’nın en önmeli dergisi Spiegel’in imajı ağır hasar aldı. Bu dergide 55 haberi yayınlanan Claas Relotius’un bir çok haberinin ya da haberlerindeki aktör ve olayların uydurma olduğu ortaya çıktı. Spiegel’in kurucucu ve Alman medyasının en önemli isimlerinden birisi olan Rudolf Augstein’ın, derginin mottosu olan ünlü ifadesi “Sagen was ist“ (Neyse onu söylemek) gibi basit bir ilke yine Spiegel’in bir muhabiri tarafından ihlal edildi.
Skandal Relotius’la aynı habere imza atan Juan Moreno’nun ısrarları ile ortaya çıktı. ABD’ye yapılan göç akınını sınırın Meksika tarafından inceleyen Moreno, ABD tarafında göçmen avlayan gönüllü milisler hakkında haber yapan Relotius’un yaptığı röportajların sahte olduğunu ortaya çıkardı. Moreno’nun amirlerini ikna etmesi ve Relotius’un haberlerini uydurma olduğunu ispatlaması uzum zaman aldı. Moreno altında ortak yazar olarak kendisinin de bulunduğu haberde adı geçen milisleri buldu ve bu kişiler hiç bir Alman gazeteci ile görüşmediklerini ispatladı. Relotius“un uydurma haberler yazdığını itiraf etmesi ile de skandal ortaya çıktı ve skandal şu an Alman medyasının en önemli konusu.
Spiegel’de yayımlanan haberler aslında titiz bir veri kontrolünden geçiyor, Yaklaşık 60 kişiden oluşan veri inceleme grubu haberlerde adı geçen belgeler, olaylar, kurumlar, şahıslar gibi akla gelebilen tüm unsurların doğru olup olmadığın kontrol ediyor ve onaylıyor. Spiegel’deki bu bir birim kendi ifadeleri ile hiç kimseye güvenmeme ilkesiyle çalışıyor. Yani gelen her haber yanlış bilgiler içerebilir ön yargısı ile değerlendiriliyor. Ancak Spiegel’de 55 haberi yayımlanan ve bir çok gazetecilik ödülünün de sahibi olan Relotius bu radara yakalanmadan kariyerini sürdürmeyi başarabildi. Geriye Spiegel tarihinin en büyük skandalı ve Alman medyasının büyük bir güven bunalımı baki kaldı.
Spiegel bu skandalı, kamuoyunda “bir şeyler gizliyorlar“ duygusuna meal bırakmayacak bir açıklıkla okuyucularına duyurdu ve bütün gelişmeleri de kademe kademe kamuoyu ile paylaşıyor. Böylesi bir krizden kazasız belasız sıyrılabilmek için izlenebilecek en mantıklı yol da bu. Ancak kriz genelde Alman medyasının özelde Spiegel’in yıllardır kullandığı üslubun Claas Relotius gibi bir arızayı ortaya çıkarmaya müsait bir zemin sunduğunu da gözler önüne seriyor. Verilere dayalı haberlerde, sıkıcı içerik aktarımının yerini, abartılı ayrıntılar ve cezbedici anlatım şekli alıyor. Gazeteciler bir hikaye anlatıcısı gibi, haberin ana unsurunu anlatmak yerine efsanevi, abartılı gizemli bir hava katarak, daha fazla okuyucu kazanmaya çalışıyor.
Sistem, gazetecileri tarafsız aktarıcı ve anlatıcı olmak yerine, ilginin merkezindeki anlatıcı olmaya adeta zorluyor. Bu üslup sadece Claas Relotius’un haberlerinde değil Spiegel’in tüm haberlerinde var. Bir çok gazeteci, doğru olsalalar bile ayrıntılara daha yüksek anlam var vererek, haber ve yorumları nesnel içeriğinden daha çok, kendi arzuladığı bir arka planla ya da lanse etmek istediği görüşlerle paketleyip okuyucularına aktarıyor Bu sadece gazetecilerin egolarını tatmin etmek ve subliminal olarak dünya görüşlerini aktarmakla ilgili bir durum değil, haber merkezleri de bu tür “hikayeleri“ yazarlarından bekliyor.
Gazetecilik mesleğinin en büyük hastalıklarından birisi olan yüksek ego, buna müsait bir eko sistemle birleşince, doğruluğu belki tartışılmayacak ama dürüstlüğü sorunlu olan bir çok haber ve yorum gündeme yön verebiliyor. Süddeutsche Zeitung’da Spiegel skandalı hakkında yazan Anette Rammelsberger yaşana ilkesizliğe şöyle dikkat çekiyor. “Gazeteciler sanatçı değildir zanaatkardır. Gerçeklere hizmet etmeliler, kendi şöhretlerine değil…. belgelemeli sormalı ve şüphe duymalılar. Burdan da her tarafa ışıltı saçan disko lambaları çıkmaz….“
Almanya’da klasik medyaya duyulan güvensizlik, Spiegel skandalı ile ile daha büyük bir boyut kazandı. Relotius aslında sektör için milat sayılabilecek bir eşiğe gelinmesine neden oldu. Klasik medya ya bu skandaldan dersler çıkarıp kendisini yenileyecek, ya da hızla yaklaştığı anlamsızlık ve işlevsizlik uçurumuna düşüp yok olacak.