Göçmenler, yabancılar her ülke için “sorun“ başlığı altında irdelenir. Mülteciler genelde göçmenleri istemeyenler ve ülkelerinin göçmenleri barındıracak demokratik, sosyal, kültürel ve ekonomik potansiyele sahip olduğuna inanlar arasında sürekli bir gerilim konusudur.
Bir göç ülkesi olunduğunu kabul etmek, göçmenlerin getirdiği kültürün kalıcı olacağını kendine itiraf etmek her ülke için zor. Hele Türkiye gibi sosyal uzlaşmasını sağlayamamış, ortak kimliğini tam olarak oluşturamamış ülkeler için çok daha zor. (Bu konuda zannedildiği gibi yalnız değiliz. Herhangi bir Avrupa ülkesinde de mensubu olunan ulustan ne anlaşıldığı sorusuna verilen cevaplar tıpkı Türkiye’deki gibi farklı ve uzlaşmaz kanaatlerden oluşuyor.)
Yani göçmen sorunu aynı zamanda bir kimlik sorunu. Bir yönüyle her ulus göçmen sorununu tartışırken aslında şuur altında bir yerde, biz kimiz? sorusuna cevap vermeye çalışıyor. Böylesi hassas bir konunun elbette korkuları tetikleme potansiyeli açısından sonsuz su istimal edilmeye müsait olduğunun da altını çizmek gerek. Zaten bunun örneklerini, en son Fransa’daki protestolar esnasında yeniden yaşadık.
Deprem ve seçimlerde ise çok daha yoğun şekilde yaşamıştık.
***
Peki bu sorun nasıl çözülür? Bu sorunun maalesef standart bir cevabı yok. Her ülkenin kendi koşullarına, imkanlarına ve sorun çözme potansiyeline bağlı nevi şahsına münhasır çözümler söz konusu olabilir. Ama işe göçmenlerin Türkiye’de kalıcı olduğunu kabul etmek ve yasadışı göçmen sayısının Türkiye’nin kaldırabileceğinden çok daha fazla olduğunu kabul etmekle başlayabiliriz.
İyi kötü genel kabul görmüş bir göçmen politikası olmadan sorun, gün be gün artarak, öngörülemeyecek felaketlere doğru evrilir. Hükümetin ne kendi kamuoyunu ne dünya kamuoyunu ve ne de göçmenleri rencide etmeden işlevsel ve kalıcı bir çözüm bulması gerekiyor. Çözümü ötelemek Türkiye’nin başındaki enflasyon belasından çok daha büyük sorunları beraberinde getirir. Nitekim siyasi atmosfer gerildiğinde, Türkiye’nin en büyük sözde sosyal demokrat partisi bile Ümit Özdağ seviyesine düşmekte hiçbir sakınca görmedi.
Türkiye’de göçmenlere karşı yürütülen ve sol entelektüel çevrelerde de destek bulan kışkırtıcı tavrı ırkçılık olarak nitelendirmek de doğru değil. Bu daha çok cehalet, hükümete karşı nefret ve hamasetin beslediği bir üçüncü dünya şovenliği. Türkiye’nin Ortadoğu ile tüm sosyo-kültürel ve ekonomik bağlarını koparmayı absürt bir şekilde bir istiklal ilkesi olarak benimsemiş kişilerin, üzerine biraz da 1930’lar kemalizm nostaljisi serpiştirerek, oluşturdukları bir nefret söylemiyle karşı karıyayız. Türkiye’yi bu söyleme teslim edemeyiz.
***
Bu söyleminin ekonomik kriz ortamlarında elbette alıcısı da çok oluyor. Bu nefret söyleminin alıcıları çevresinde taktir edilecek hiçbir vasfı olmasa da bir Suriyelinin kaderini tayin edecek güce sahip olduğu sanrısı ile kendisini güçlü ve kudretli hissedebiliyor. Kendisini savunma imkanına sahip olmayan Suriyelileri rencide ederek, taciz ederek ve aşağılayarak hayatı ( işte, okulda, mahallede, hastanede, metroda, AVM’lerde ) bir ıstırap haline getirmenin ne denli sınırsız bir gaddarlık olduğunun farkında olmadan, kim bilir belki de farkında olarak, hasarlı egosunu her gün tamir etmeye çalışıyor.
Türkiye’de başta ekonomik sorunlar olmak üzere hiçbir sorun Suriyeliler nedeniyle ortaya çıkmadı. Sistematik şekilde aksini iddia eden fanatikler şunu bilmeli ki esas Suriyeliler gönderilince Türk ekonomisi çöker. Milyonlarca Suriyeli bizlerin yapmadığı ağır ve pis işleri hem de hiçbir sosyal hakları olmadan yaparak zaten ağır aksak ilerleyen ekonomimizi ayakta tutmaya, her halükarda gitsin bunlar diyenlerden çok daha fazla katkı sağlıyor. Türkiye’nin bu işgücüne ihtiyacı var ve gelecekte te olacak. Bu zarureti Türkiye’nin her yerindeki küçük işletmelerden duymak mümkün.
Hükümetin yanlış dış politik hesapları ve stratejileri göçmen sayısının ve bununla gelen sorunların artmasına neden oldu. Hükümet şimdi de kafasını kuma gömerek, halk arasındaki kızgınlığını azaltacak günübirlik tedbirlerle durumu kurtarmaya çalışıyor. Tekrar edelim: Göçmen sorunu Türkiye’nin ekonomik sorunundan daha büyük bir sorundur ve yegane çözüm sağduyulu ve kalıcı adımlar atmaktır.