Alman siyasetini Türkiye ile yaşadığı kriz üzerinden okumaya meyilliyiz. Ancak bu krize neden olan atmosferi anlamak için Alman siyasetindeki değişimi iyi kavramak gerekiyor. Türkiye ile yaşanan krizin Alman siyasal partilerinin ortak gündemi haline gelmesi, yaşanan ciddi bir sorunun tam olarak kavranmasına da engel oluyor. Yoksa asıl sorun tartışılamadığı için mi Türkiye bu denli yoğun gündem oluyor? Lafı uzatmadan konumuza gelelim. Aşırı sağcı AFD (Alternative für Deutchland. Almanya için Alternatif ) isimli partinden bahsediyoruz. Son kamuoyu yoklamalarına göre AFD Almanya’daki üçüncü siyasi güç haline geldi. İstatistikler partinin oy oranını yüzde 12 olarak gösteriyor. AFD, her ne kadar hükümette yer alma ihtimali olmasa da Almanya’nın siyasi haritasının rengini değiştirecek. Hatta ülkenin siyasi kodlarını değiştirecek demek de abartılı olmaz.
***
Almanya’da yaşanan Türkiye karşıtlığından beslenen ve bu karşıtlığı besleyen siyasi bir oluşumla karşı karşıyayız. Türk medyasında aşırı sağcı olarak tanımlanması ki, bu yanlış bir tanımlama değil, AFD gerçeğini tam olarak anlamamızı biraz zorlaştırıyor. AFD söylemi ile aşırı sağcı bir resim veriyor. Ancak bu partiyi tehlikeli kılan görüşlerinden daha çok seçmenleri. Bu partinin seçmenleri daha önce kitle partilerine oy veren orta sınıf Almanlar. Asıl tehlike bu. AFD’nin seçmen profili SPD ve CDU kitle partilerinin seçmeninin ait olduğu sınıftan farklı değil. Yani AFD seçmenleri tahmin edildiği gibi sadece işsiz, fakir vs. kişilerden oluşmuyor. Daha önce marjinal ve eğitimsiz bir kesim tarafından kabullenilen aşırı sağcı görüşler artık orta sınıf tarafından benimsenir hale geldi. Kitle partileri söylem bazında AFD ile aralarına mesafe koysa da, seçmen bazında bir mesafeden bahsetmek mümkün değil. Türkiye’deki referandum sonuçları sonrasında garip bir şekilde Türkiye’nin yüzde 50’sini kaybettiklerini söyleyen Alman kitle partileri AFD seçmeni hakkında hiç bir dışlayıcı ifade kullan(a)mıyor.
***
Almanya’da yaşanan yabancı düşmanlığının asıl tehlikeli yönü de orta sınıfa sirayet etmiş olan ırkçı, yabancı düşmanı eğilimler. Yani tehlike, ellerinde beyzbol sopası zenci kovalayan dazlaklar değil okullarda, iş yerlerinde, alışveriş merkezlerinde, bankalarda, poliste, hastanelerde, resmi dairelerde karşılaştığımız büyük bir kitle. AFD’nin oylarının yüzde 12 olması da bu noktada yanıltıcı olmamalı. Oylarını kitle partilerine veren, şüphesiz hepsi değil, büyük bir kesimin de Türkler ve İslam hakkındaki yıkıcı yargıları AFD seçmeninden büyük farklılık göstermiyor. Bu Almanya’da yaşayan Türkler’in günlük yaşamda karşılaştıkları dışlanmanın siyasi arka planı hakkında fikir veriyor.
Gözlemciler büyük bir sürpriz olmazsa CDU/CSU ile SPD arasında var olan koalisyonun sürmesini bekliyor. Düşük bir ihtimal olmakla birlikte CDU/CSU, FDP ve Yeşiller’den müteşekkil bir koalisyon da yapılan tahminler arasında. Ancak her halükarda AFD düşüncesi 24 Eylül sonrası Almanya’sında belirleyici bir rol oynayacak. Peki siyasi ve ekonomik olarak tarihin en parlak dönemini yaşayan Almanya’da orta sınıftan bu çapta bir mutsuzlar topluluğu nasıl çıkabildi? Akıl dışı bir kötümserlik hissiyatına sahip olan AFD nasıl oluyor da bu denli güçlü bir siyasi hareket haline gelebiliyor. AFD seçmenleri kesinlikle toplumun mağdurlarından oluşmuyor. Yukarıda da zikredildiği gibi orta sınıfa ait eğitimli insanlar. AFD bayrağı altında toplanmalarının sebebi ise ‚‘Endişeli Alman’ olmaları. Endişelerinin en önemli kaynağı ise yıllardır Alman medyasında gizli ya da açık şekilde pompalanan sözde Türk ve İslam tehlikesi. Mülteci sorunu hakkında aylardır süren bitmez tükenmez tartışmalar da AFD’nin oy patlamasında son nokta oldu. Okuyucularını ve izleyicilerini yıllardır ülkelerinin olağanüstü tehlikelere maruz olduğu şeklinde bir propaganda ile alarm durumunda tutan Alman medyası, bilerek ya da bilmeyerek AFD’nin hamisi oldu. Orta sınıfa sirayet eden aşırı sağcı söylemler, yaşam tecrübelerinden daha çok medyadaki karamsar söylem sayesinde gerçekleşti. Medyada pompalanan olağanüstü hal nedeniyle ortaya çıkan AFD’nin yine medyayı düşman olarak görmesi de başka bir paradoks. AFD seçmen çevrelerinde basından söz edilirken ‚‘Yalancı basın’ (Lügen Presse) kavramının kullanılması artık nerdeyse içselleşmiş durumda.
***
Aslında Türkiye-Almanya krizini bu açıdan da değerlendirmek gerekiyor. Yıllardır pompalanan bilgi kirliliği düşmansı atmosferin oluşmasında büyük bir rol oynadı. Belki sorunu tanımlamak adına bu teori tek başına yeterli olmayabilir. Ancak Türkiye ile ilişkileri düzeltmeyi düşünen bir Alman siyasetçi ya da kanaat önderi, karşısında aşılması hemen hemen imkansız bir medya duvarını bulacak. Almanya’da medyayı karşısına alabilecek bir siyasetçi bulunmuyor. Hele eski Cumhurbaşkanı Christian Wulf’un Bild gazetesi ile yaşanan polemik sonrasında makamını kaybetmesi hâlâ hafızalarda tazeyken. Şu anda merkezinde Türkiye ve Erdoğan düşmanlığı bulunan krizin en önemli aktörü hiç şüphesiz medya.
***
Aşırı sağ düşüncenin 24 Eylül’de yapılacak seçimlerle birlikte Federal Meclis’e girmesiyle, medyanın yıllardır pompaladığı öteki korkusu, ister istemez diğer kitle partiler tarafından da daha yoğun şekilde kullanılacak. Tam bir ‘kurt puslu havayı sever’ durumu. Türkiye-Almanya ilişkilerinde seçim sonrası koşullar zannedildiği gibi seçim öncesinden daha uygun olmayacak.
Alman siyasetinde son durum
ARD televizyonu tarafından son yapılan kamuoyu yoklamalarına göre CDU/CSU yüzde 37 oranında oya sahip, SPD bir puan kaybederek yüzde 20’ye düştü. AFD oylarını bir puan artırarak yüzde 12’ye çıktı ve üçüncü güçlü parti konumuna geldi. FDP’nin oyları yüzde 9,5, Sol Parti yüzde 9, Yeşiller yüzde 7,5 oranında oy aldı.
Farklı yorum ve açıklamalar olmakla birlikte Almanya’da kararsız seçmen sayısı yüzde 40 civarında tahmin ediliyor. Partiler, seçimlere 1,5 hafta kala propagandalarını arttırdılar. Ve kararsız seçmenleri kendi saflarına çekmeye çalışıyorlar. Ancak kararsız seçmenlerin tabloyu değiştirmesi büyük sürpriz olur görüşü hakim durumda.
Bu oranlara göre CDU/CSU ve SPD koalisyonu zor da olsa mümkün.. CDU/FDP ve Yeşiller koalisyonu bu noktada gündemde.
Seçimler ve Almanyalı Türkler
Yaklaşık 900 bin Türkiye kökenli Alman vatandaşı seçmenin bulunduğu Almanya’da genel seçimlere Türk adaylar da büyük ilgi gösterdiler. 598 milletvekilinin seçileceği seçimlerde 4 bin 828 adayın 92’si Türkiye kökenli. Türkiye kökenli adaylar en fazla 17 adayla Sol Parti’ye ve 16 adayla Sosyal Demokrat Parti’ye (SPD) ilgi gösterdi. Son genel seçimlerde 11 Türkiye kökenli aday meclise girmişti ama bu seçimlerde en az 15 Türkiye kökenli adayın bunu başaracağı tahmin ediliyor. Hamburg’dan aday olan Almanya’nın Uyumdan Sorumlu Bakanı Aydan Özoğuz ve Metin Hakverdi de Federal Meclis’e yeniden girmesine kesin gözüyle bakılan adaylar listesinde yer alıyor.