Türkiye’de yaşanan (hissedilen) genel mutsuzluk ve huzursuzluk sadece ülkemize mahsus bir haleti ruhiye değil. Siyaseten varoluşsal bir kırılmanın eşiğinde olduğumuza dair inanış dünyanın birçok bölgesinde de var. Aşırı sağın yükseldiği Avrupa’da, Trump’ın muhtemelen yeniden başkan seçileceği ABD’de ve en azından iktidarların özgür seçimlerle belirlendiği Arjantin ve Brezilya gibi ülkelerde de insanlar geri dönüşü olmayan bir kırılmanın, hatta çoğu kez bir felaketin eşiğinde olduğu hissiyatını yaşıyor.
Buradan dünyadaki siyasi teamüller bir merkez tarafında belirleniyor gibi bir sonuç çıkaramayız elbette. Türkiye’de sonuçlarını tartıştığımız dinamikler dünyanın her tarafını etkiliyor. Pandemide olduğu gibi dünyanın çoğu bölgesinde benzeri bir tarihi eşik, kırılma hissiyatı yaşanmasının nedenleri bu yazının konusunu aşar. Ama dünya genelindeki umutsuzluk ve mutsuzluk halini Türkiye’yi konuşurken de hesaba katmamız gerekiyor.
Türkiye muhtemelen, gündeme giren istisnasız her konunun siyasileştiği dünyadaki nadir ülkelerden biri. Türkiye’nin gündemine gelen her konu siyasi malzeme haline dönüşüyor. Bu sorunları çözümsüzlüğe, sıradanlaştırmaya iten bağnaz bir tutum. En son Narin cinayetinde bu bağnazlığın nerelere varacağına şahit olduk. Kürt sorunundan, eğitim sorununa, İslam’dan, ulusalcılığa, kemalizmden, demokrasiye, solculuktan, muhafazakarlığa akla gelebilecek tüm siyasi çatışma alanları bu cinayete yansıtıldı.
****
Bu trajediyle oluşan kamuoyu, cinayete neden olan sosyal koşulları konuşup irdeleyeceğimiz bir atmosfer yaratmadı. Her zaman olduğu gibi özellikle sosyal medyada oluşan ilgiden payını almaya çalışanların bir çocuk cesedi üzerinden yaptıkları tıklanma savaşına şahit olduk. Cinayet hakkında yapılan yorumlar kimin hangi siyasi cepheye ait olduğunu da gösterir hale geldi. Muhaliflerin cinayete yüklemeye kalkıştığı farklı anlamlar Türkiye’deki siyasi yozlaşmanın vardığı yer hakkında da fikir veriyor.
****
Sorunları nesnel bağlamından koparıp gerçekte olduklarından daha da dramatik hale getirmek, yaşam enerjimizi ve zevkimizi azaltıyor. Sorunları dramatize ederek daha inandırıcı olacağımızı düşünüyoruz ancak bunu yaparken farkında olmadan hem kendimize zarar veriyoruz hem de çözümü daha da imkansız hale getiriyoruz. Dünyada tek olduğumuz düşünüyoruz ama değiliz.