Eşiğinde olduğumuz dijital dönüşüm 250 yıl önce başlayan sanayi devriminin tabii uzantısı. Buharlı makinelerin keşfi, üretimde elektriğin kullanılması ve bilgisayarların üretim süreçlerine dahil edilmesiyle ilerleyen sürecin ardından şimdi de dijital dönüşümün kaçınılmaz baskısı altındayız.
Tüm bu sanayi devrimlerinin ortak özelliği, gelecek adına, insanlığın önceki tecrübeleri içinde bulunmayan yeni olguları ortaya çıkarması. İnsanlık sanayi devirimleri gerçekleşene kadar, binlerce yıl ritmini mevsimlerin tabii seyrinden alan bir yaşam sürdü. Alman Tarihçi Prof. Andreas Rödder’in tabiriyle, sanayi devriminden sonra insanlık, geleceği, geçmişin tecrübelerinden esinlenerek düzenleme imkanını kaybetti.
Sanayi devriminin 250 yılı bulan tarihindeki her önemli eşikte insanlar hemen hemen aynı tepkiyi verdi. Tam olarak tanımlanamayan, boyutları algınlanamayan yeni süreçler, korku, panik ve gelecek hakkında ümitsizlik yarattı. Her yeni devrimin aslında insanlığın sonunu getirdiğini düşünenlerin sayısı hiç de az değildi. İnsanların alışık olduğu ritmin çok ötesinde değişime yol açan yenilikler hakkındaki endişeleri, dijital dönüşüm çağında daha yoğun olarak yaşıyoruz.
***
Oluşum süreçleri hakkında az sayıda insanın bilgi sahibi olduğu, işleyiş algoritmalarını normal insanın takip edemeyeceği yapay zeka, hayatımızın her alanını kapsıyor ve bizi köle haline getiriyor algısı, kollektif bir endişeyi dile getiriyor. Baş öndürücü dijital dönüşüme karşı dünyanın bir çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de yaygın olan bir yaklaşım bu. Dijital süreci takip etmeyen, gelişmelerin içinde olmayan insanlar arasında bu felaket senaryosu çok kolay kabul görüyor. Her gün medyada bu felaket fantezisini destekleyen haber ve yorumlar zaten gelişmeleri nesnel olarak algılamakta güçlük çeken zihnimize boca ediliyor.
Bu ürperten gelecek fantezilerinin en önemli kaynaklarından birisi hiç şüphesiz George Orwell’in muhteşem romanı 1984. Değil günlük hareketlerin, beyin içindeki düşüncelerin bile Büyük Birader tarafından izlenebildiği Okyanusya’da, insanların itaat hem de içtenlikle itaattan başka hiç bir alternatifi yok. Günlük iletişim dilinin bile sistem tarafından yeniden oluşturulduğu bu diktatörlükte insanlar, olası bir muhalefeti oluşturacak dile hakim olmaktan bile uzak. Çünkü muhalifliklerini ifade edebilecekleri kelimeler va kavramlar Büyük birader tarafından değiştirilip içeriği boşaltılmış.
Kitap, insanı okuyunca ürperten muhteşem bir distopya. 1949 yılında yayınlandıktan sonra, teknolojik ve siyasi gelişmelerin tümüne, insanları ürperten bu korku sürekli refakat etti. Diktatörleri, her türlü pervasızlığı yapan dev şirketleri ve zıvanadan çıkan robotları konu alan tüm Hollywood yapımlarında, 1984’ün insanı kasvete sürekleyen içeriğinin izlerini görmek mümkün. Teknolojik gelişmelere yönelik eleştirel yazı ve kitaplarda da bir 1984 endişesinden bahsedilebilir.
***
Orwell fantezileri medyanın ilgi çekme stratejileri, insanların yetersiz ilgi ve bilgileri ile harmanlanınca ortaya, kontrol edilemez bir dönüşüm tasavvuru çıkıyor. Değişimin nesnel içeriğini kavramak yerine felaket senaryoları daha çok ilgimizi çeker hale geliyor. Diger sanayi devrimleri ile bu dijital devrimin tartışmasız ortak bir özelliği var. Bu devrim sonrasında da dünya yine teknolojiyi yapanlar ve kullananlar olarak ikiye ayrılcak. Dijital dönemi daha çok bilgisizlikten kaynaklanan korku, endişe ve efsane yorumlarla değerelendirmek yerine dinamiğini kavrayıp gerekli adımları atmak, dönüşümün zararlarını en asgariye indirebileceğimiz yegane yöntem olarak ortaya çıkıyor.