Türkiye’nin birkaç yıl öncesine kadar aşırı bir hassasiyetle gözettiği dış denge ve dayatmaları artık ciddiye almaması, bazılarımızı tedirgin ederken, çoğumuzu memnun ediyor. Suriye’ye gerçekleştirilen operasyonda başta ABD ve NATO’nun görüşlerinin dikkat alınmaması, Almanya ve AB’nin operasyon öncesi, esnası ve sonrasında nerdeyse adının bile geçmemesi nüfusunun çoğuna yakın bir bölümü “Dünya ne der? “ paranoyasıyla büyüyen bir ülke için çok yeni tecrübelerdi.
Son olarak Libya konusunda Türkiye’nin attığı adımlar -ki bunlar ne iç kamuoyunda ne de dış kamuoyunda beklenen adımlardı- dünya siyasetinde yaşanan paradigma değişimini ve Türkiye’nin bu yeni paradigmada kendini nasıl konumlandırdığını gösteren ilginç, tarihi örneklerdi.
Almanya’nın bugün ev sahipliği yapacağı Libya Zirvesi’ne kalkışmasında, konunun Almanya ve Avrupa’ya yapacağı direk etkilerinin yanında, Türkiye’nin Libya konusunda gerçekleştirdiği beklenmedik diplomatik ve askeri hamlenin de belirleyici rolü oldu.
* * *
Türkiye’de kendisine yakın iktidarlar ve kamuoyu aracılığı ile ilişkilerde konforlu ve avantajlı durumda olmaya alışmış batı için bu yeni durumu kavramak kolay olmuyor. Yüzyıllar içinde kendileri adına avantajlı, Türkiye adına dezavantajlı bir biçimde oluşmuş, gelişmiş etkileşim biçiminin artık fiilen bir anlamı kalmadığını kavramak batı için zor bir durum.
Bizler de bu yeni ilişki biçimini pragmatist ve faydacı (dış ülkelerle olan ilişkilerin başka bir vasatı olamaz) yeni bir söylemle temellendirmek yerine, çoğu kez, kantarın topuzunu da kaçırarak, popülist ve hamasi bir vasatta anlamlandırmaya çalışıyoruz. Sıra Türkiye’nin elde ettiği diplomatik kazanımları kalıcı, uzun vadeli ve akılcı bir söylem ve eylemle sağlamlaştırmasına geldi. Bu da elbette sadece Sayın Erdoğan ve Dışişleri Bakanlığı’nın görevi değil, konuyla ilgili tüm kamuoyunun göstermesi gereken bir hassasiyet.
Dış politikada başarı sadece diplomatik, ekonomik ve askeri hamlelerle olmuyor, buna güçlü ve elbette demokratik bir kamuoyunun da refakat etmesi gerekir. Hele hukuk devleti adına bir utanç karneniz varsa, attığınız hiçbir adımın kalıcı etkisi olmaz. Türkiye’nin dış politikada, hiç şüphesiz başarılı ve derin zeka ürünü stratejileri, hukuk devleti olarak arzulanan performansı gösterilmediği müddetçe büyük devlet, güvenilir devlet, imrenilen devlet olmasına yetmeyecektir.
* * *
Bir hukuk devleti olmadan, büyük bir devlet olmak, hatta bir ulus olmak bile mümkün değil. Türkiye’nin tecrübesi ve tarihi yani potansiyeli askeri, ekonomik ya da diplomatik başarılar elde etmeye müsait. Ancak büyük bir devlet olması sadece bir hukuk devleti olmasından geçiyor. Bu tarihinde büyük devlet olduğu dönemlerde de o dönem koşullarına göre böyleydi.