Çağımızın en kıymetli hammaddesi dijital verilerdir şeklinde yeni oluşan genel bir kabul var. Oysa 21. Yüzyılın en kıymetli hammaddesi, dijital verilerin kendisinden daha çok, bu verilerin oluşması ve tüketilmesi için sarfettiğimiz dikkatimiz. İnternet aslında sarfettiğimiz dikkatle ayakta kalan uçsuz bucaksız bir mekanizma. O kadar çok platformdan ve kaynaktan o denli sayısız mesaj, uyarı, haber vs. alıyoruz ki, artık aramaya ihtiyaç duymadan bilgiler önümüze geliyor. Artık arayıcı değil seçiciyiz.
Alman Nöro Bilimci Maren Urner yeni piyasa çıkan “Günlük kıyametlere son. Dijital Çöpleşmeye Karşı Beynimizi Nasıl Koruruz“ (Schluss mit dem taeglichen Weltuntergang…) isimli kitabında maruz kaldığımız dijital bilgi bombardımanına karşı zihinsel sükuneti muhafaza etmek adına hem açıklayıcı bir durum tespiti yapıyor hem de hasarı asgariye indirme önerileri sunuyor
Bu enformasyon bombardımanını bertaraf etmek için günün her saatinde bir çok işi aynı anda yaparak bilgi çağının gereklerini yerine getirdiğimizi düşünüyoruz. Ancak bu büyük bir yanılgı. Çünkü beynimiz normal olarak sadece bir şeye gerçekten konsantre olabiliyor. Bir çok şeyi bir arada yaparken multitasking (çoklu görev) yaptığımızı zannederken aslında yaptığımız şey task-switching yani dikkatlerimizin faklı görevler arasında hızlı bir şekilde bir oraya bir buraya sıçraması.
***
Günlük bir rutin içerisinde hiç sorgulamadan ekranın hizmetinize sunduğumuz dikkatimiz bunun pek farkında olmasak da gerçekte altın gibi kıymetli. Dikkatimizin ne denli kıymetli olduğunu internet şirketleri gayet iyi biliyor. 21. Yüzyılın internet dünyasında oluşan iş modellerinin temeli, dikkatlerimiz için yapılan amansız savaşlara dayanıyor. Bu savaşın belki direk fiziksel hasarı yoku ancak beynimiz ve psikolojimiz dikkat için yapılan savaşdan kalan izler/çöplerle doluyor. “Dikkat tacirleri“ (Verilerimizi ranta çeviren ticari modeller, şirketler) için kullanıcıların duygu ve davranışlarını etkilemeye yönelik her yol mübah.
Dikkat tacirlerine trilyonlaca dolar gelir sağlayan sistem, aslında bizim dikkat hammaddesini “kıymetinin çok altında satmamızdan“ kaynaklanıyor. Reel paramızı harcarken, azami dikkat gösterirken, sanal dünyada belki en az real para gibi değerli olan dikkatimizi müsrifçe internet algoritmalarının kullanımına sunuyoruz. Global Mobil Kullanıca Anketi (GMCS) içinde Türkiye’nin de bulunduğu 30 ülkede 49 bin kişinin katılımıyla yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’de cep telefonu kullanıcıları her gün toplam 4 milyar kez telefonlarını kontrol ediyor.
Türkiye’de her bir birey günde ortalama 70 kez cep telefonuna bakıyor. Yani 15 dakikada bir cep telefonlarımızı kontrol ediyoruz. Bu oran Rusya, İngiltere, Almanya ve Fransa gib ülkelerin iki katı. Türkiye’deki cep telefonu kullanıcılarının yüzde 22’si telefon bağımlısı olarak nitelendirilebilecek düzeyde. (https://webrazzi.com/2016/05/11/turkiyede-mobil-kullanici-arastirmasinin-sonuclarini-yayimliyoruz-ozel-haber/)
***
Zihnimizde oluşan çöp yığınlarının bir başka önemli nedeni ise gazetecilerin negatif haberler yapma yönündeki eğilimleri. Dünya genelinde yapılan bir çok bilimsel araştırmada gazeteciler negatif ya da pozitif bir haber yapma konusunda tercih yapmaları durumanda negatif haberleri daha çok tercih ediyor. If it bleeds it leads -Eğer kanıyorsa birinci sayfaya girer şeklinde tercüme edilebilecek bu anlayış, nesnellik ve yapıcılığın zaafiyet olarak olarak algılandığı ülkemizde daha da geçerli.
Yaşamı olumsuz olarak algımamızda medyanın negatif/kötümser eğilimli haberciliğinin (Yandaş medya vs. diyeceklere. Onlar da bu durumu cinayet, bıçaklama, kaza, şiddet haberleri ile telafi ediyor) etkisi zannettiğimizden daha fazla. Bir çok bilimsel araştırma negatif haberleri okuyan insanların, tıpkı psikolojik olarak negatif bir tecrübe yaptıklarında olduğu gibi, mutsuz ve huzursuz bir ruh haline büründüklerini ortaya koyuyor. Hem haberler, hem de internetteki paylaşımlar, bize aslında gerçekte var olandan daha kötü bir dünyada yaşadığımız hissini veriyor.
Enformasyonların her zaman ve her yerde bulanabilir olması nedeniyle sanat, bu bilgilere ulaşmak değil, bu bilgileri bir süzgeçten geçirmek, sınıflandırmak ve eleştirel olarak değerlendirebilmekte.