Demokrasinin güçlü olduğu ülkelerde, demokrasi kalitesi seçimi kimin kazandığına bağlı olarak değişmez. Kim iktidara gelirse gelsin, kanunlar, kurallar ve teamüller belki ufak tefek yorum farklılıklarıyla aynen uygulanır. Seçimi kaybetmek, ancak siyasetçilerin şahsi ikbali için bir mağlubiyet anlamına gelir seçmen için değil.
Tüm tartışma ve polemikleri rağmen Türkiye de bu olgunluğa doğru ilerliyor. Seçimi kim kazanırsa kazansın ona saygı duyma noktasından belki uzağız ama iktidarın ancak ve ancak seçimlerle değişebileceği gibi çok önemli bir demokratik tutumu içselleştirmiş bir Türkiye var. Seçim hengamesinde bu gelişim pek taktir edilmiyor ancak Türkiye’de demokrasiyi benimseyenlerin sayısı bunu benimsemeyenlerden kat kat fazla. Bu sayıyı sadece bizim tarafı seçenlerin sayısıyla sınırlama hatasını yapıyoruz.
Tarafların birbirlerine yaptığı suçlamalar, hakaretler, montaj videolar bir yana artık hiçbir vesayate boyun eğmeyecek bir seçmen kitlesi var. Kim seçimi kazanırsa kazansın bir seneden az bir süre kalan yerel seçimlerde yeniden hesap vermek zorunda kalacak. Yani kimsenin kaybeden tarafın hassasiyetlerini göz ardı etmek gibi bir lüksü yok. Demokrasimize güvenmek için haklı gerekçelerimiz var.
***
Türkiye’nin iki ayrı fırkaya ayrıldığı ve sosyo kültürel ayrışmanın toplumsal birliği bozacağı yönündeki ön kabul de gerçeklerle pek örtüşmüyor. Başkanlık sisteminin olduğu tüm ülkelerde oylar yüzde 50’ye yakın oranlarda iki taraf arasında bölüşülüyor. Bunun en somut örneği olan ABD’de de hiçbir taraf ezici bir farkla seçim kazanamıyor. Sistemin gereği kaçınılmaz olan bir ayrışma bu. Ayrıca bu seçimler de gayet açık gösterdi ki taraflar arasında geçişkenlik eski sisteme kıyasla daha fazla mümkün.
Türkiye’nin siyasi tablosunu sadece oy oranları ile açıklamak yetersiz ve eksik. Etnik, dini, sosyal, kültürel, ekonomik vs. gibi bir çok etken var ve mevcut dinamikler sadece bir seçim sonucu ile sınırlandırılamayacak kadar karmaşık. Tüm eksiklere, hatalara rağmen sosyal uzlaşma konusunda Türkiye’nin zannedildiği gibi büyük zafiyetleri yok. Yaşanan son depremde Türkiye’nin (halkın) gerektiğinde, hiçbir siyasi, dini ve kültürel önyargıya teslim olmadan nasıl yardıma koştuğuna hepimiz şahit olduk.
Depremi bir siyasi polemik konusu/aracı haline getirenler bir yana milletin felaket esnasında gösterdiği siyaset üstü sağduyu ve dayanışma bile tek başına gelecek adına ümitvar olmamız için yeterli bir gerekçe.
***
Türkiye’yi sadece siyaset üzerinden okuma kısır döngüsünden maalesef bir türlü sıyrılamıyoruz. Hele bu seçimler gibi önemli bir seçimde, birkaç yıl öncesinde bu yana her konuyu siyasi faydası ve zararı üzerinden tartışır hale geldik. Siyasetle ilgili olan ekonomi, bireysel özgürlük ve haklar, sosyal hizmetler ve dış politika gibi konuların yanında spor, edebiyat, kültür, sanat gibi konular bile sıkça siyasi olarak kimin işine yarar arka planıyla konuşuldu. Siyasetin hayatımızı gerektiğinden daha fazla meşgul etmediği zaman daha iyi bir Türkiye’nin de kapıları da önümüze açılacak.
Bu turun da tıpkı ilk turda olduğu gibi olaysız ve sağduyulu bir şekilde geçmesini diliyorum.