Dubai’de Salı günü sona erecek COP 28 İklim Değişikliği Konferansı belki de etkileri en fazla olacak COP konferanslarından birisi. İklim değişikliği, çevre ve yenilenebilir enerji Türkiye’de şimdilik duyarlı bir azınlığını ilgi alanına giriyor. Ancak 28.incisi düzenlenen COP bütün ülkeler için nerdeyse bağlayıcı kararların alındığı uluslararası bir zirve haline geldi. Her halükarda zirveye yaklaşık 200 ülkeden 97 bin uzman ve yetkili katıldı. Belki COP’un kendisinin yaptırım gücü yok ancak bu konferanslar aracılığı ile oluşan dünya kamuoyu ve farkındalık yaptırım ve baskıya dönüşecek nitelikte.
Türkiye kamuoyu ve medyası henüz konuyla yeterli düzeyde ilgili değil. Ancak Türkiye’de ekonomi ve siyaseti birinci dereceden etkileyecek bir iklim devriminin eşiğindeyiz. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın COP 28’in açılışına birçok dünya lideri ile katılmasının nedenlerinden birisi de bu.
Dünyadaki iklim değişikliğini kontrol altına almak için 2015 yılında Paris’te düzenlenen iklim konferansında küresel ısınmanın 1,5 derecede sabit tutulmasına yönelik anlaşmayı birkaç ülke hariç hemen hemen bütün ülkeler ve Türkiye de imzaladı. Isınmanın 1,5 derecede tutulması dünyanın yaşanılabilir bir gezegen olarak kalabilmesi için hayati öneme sahip. COP konferanslarının temel amacı aslında bu hedefi gerçekleştirmek.
***
Küresel ısınma günümüzde sanayileşme öncesi döneme kıyasla 1,1 ve 1,2 civarında seyrediyor. Ancak bu rakamın bugünkü çevre kirliliği ve gaz salınımıyla 2100 yılına kadar 2,7 dereceye kadar çıkabileceği öngörülüyor. Bu iklim felaketini engellemenin yegane yolu da 2053 yılına kadar 1,5 derece hedefini tutturmak.
Gerek Dubai’deki gerek diğer kentlerdeki COP toplantılarında bu ana hedef etrafından yapılacak yatırımlar ve yaptırımlar konuşuluyor. Sonuç bildirgesinde dile getirilecek olan kararlar, uluslar için bağlayıcı ve görünen o ki uluslararası ticaret ve siyasette de baskı unsuru olacak. Hiçbir ülke bağlı olduğu siyasi ittifak sayesinde kararların etkisinden kurtulma lüksüne sahip değil. Global ekonomi kendi kontrol mekanizmasını oluşturuyor.
İklim hedefleri açısından ana hedef 2053 olarak belirlenirken ara hedef ise 2030. Bu tarihe kadar fosil enerji kaynaklarından tamamen kurtulmak mümkün olmasa da tüm dünyada trilyonlarca dolarlarla ifade edilen düzeyde yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarına yatırım yapılacak. Yenilenebilir enerjilere yapılacak yatırımlar kısa vadede önemli ölçüde artacağı gibi global siyaset ve ekonomi tarafından da ciddi anlamda bir güç aracı haline gelecek.
***
Aslında Türkiye için de büyük tehlike bu. Ekonomisi hızla büyüyen, iddiası olan aynı zamanda yoğun şekilde fosil enerjiye ihtiyacı olan Türkiye’nin yaptırım/baskı sarmalına girmeden iklim değişikliği geçişini başarması gerekiyor. Türkiye yaptırımlar ve yasaların baskısı altında çarelere arayan değil, yenilenebilir enerjilerde ve çevre inovasyonlarında öncü ülkelerden birisi olmayı hedeflemeli. Yeni iklim bilincinin hızla yayıldığı ve kabul gördüğü dünyada mağdur sarmalına düşmeden güvenilir partner olmayı tercih etmeliyiz.
Dünya artık yeşil enerji, yeşil tüketim, yeşil tüketim anlayışına evrildi. Dünya’nın genelinde henüz bu tam olarak gerçekleşmemiş olsa da gelişmiş ülkelerde çevre artık seçim kaybettirip kazandıran geçerli araç.
Gelecek yılki COP zirvesi Azerbaycan’da olacak. Hem coğrafi olarak hem tarihi olarak bu aslında Türkiye için büyük bir fırsat. 2024 COP 29’da Türkiye’nin çevre konusunda iddialı ülkelerden birisi haline geldiği mesajı verilebilir. Bu bölgeye ve dünyaya verilecek ekonomik, siyasi ve askeri mesajlardan çok daha güçlü ve önemli bir mesaj olur.