Rusya Ukrayna savaşı Türkiye’nin bölgenin hatta dünyanın huzur ve güveni için ne denli önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Türkiye’nin jeostratejik önemini, argümanlar yüzyıllar içinde hamaset çamuruna bulandığı için tam olarak belki kavrayamıyoruz. Ama istikrarlı ve demokratik bir Türkiye’nin ne denli vazgeçilmez bir değer olduğunu bir kez daha gördük.
Türkiye, içinde olduğu Batı ittifakının teamüllerine aykırı bir şekilde Rusya‘ya ne ekonomik ne de siyasi yaptırımlar uygulamak zorunda kaldı. Bu tavrı da Batı karşıtlığı olarak değil, jeostratejik konumunun gerekliliği olarak kabul gördü. Yani Batı da bu tavra anlayış gösteriyor, hatta bunu teşvik ediyor. Hem Ukrayna hem de Rusya ile iyi ilişkiler içinde olan Türkiye’nin arabuluculuk kabiliyeti hem Batı’da hem de Rusya’da olumlu karşılanıyor.
Bir yandan Rusya ile “normal’’ ilişkilerini sürdürürken, bir yandan Batı’nın bir parçası olabilmesi Türkiye’nin ekonomik ya da askeri gücüyle direk alakalı bir durum değil. Rusya’nın hem ekonomik hem de askeri olarak Türkiye’den çok daha iyi bir konumda olduğunu hatırlatmakta fayda var. Sahip olduğu stratejik konunum haricinde Türkiye’nin önemi ağır aksak, iyi kötü de olsa bir demokrasiye sahip olmasından kaynaklanıyor.
***
Savaşın, Türkiye’nin ne denli vazgeçilmez olduğunu göstermesi iktidarın dış politik tezlerini ve icraatlarını doğruladı. Özellikle Rusya konusunda zamanında alınan riskler bugün Türkiye’nin işine yarıyor. Bunu daha fazla demokrasi ile taçlandırabilirsek önemli bir eşiği aşmış oluruz.
İstikrar ve demokrasi her ülkeyi güçlü kılar. Hele Türkiye gibi komşularının çoğunun bu değerlere ihtiyacı varsa. Tek başına askeri gücün, tehditkar üslubun, ayrıştırıcı söylemlerin hiç bir işe yaramayacağını Rusya örneği ile gayet iyi anlamış olmamız gerekir.
Savaş sonrası Türkiye ve Batı arasında ciddi bir karşılaşma yaşanacak. Bu belki bir hesaplaşma değil ama ciddi bir müzakere şeklinde olacak. Tıpkı savaşın Türkiye’yi nerdeyse zorladığı konum gibi bu yeni dönem de aslında, yapıcı yönetilmesi halinde, hem Batı hem de Türkiye açısından olumlu bir dönüşümün başlangıcı olabilir. Sadece demokratikleşmenin Batı’nın dayatmalarını mecburen kabul etmekle eşdeğer bir şey olduğu hurafesini zihinlerimizden kazımamız gerekiyor.
***
Evet hem Batı’nın hem de Türkiye’nin feragat etmesi, en azından kısa vadede mümkün olmayan menfaatler söz konusu. Bu menfaat çatışmasının aşılmasının en makul yöntemi ise müzakere.
Batı terminolojisinde buna daha çok çatışma kabiliyeti ( Conflict Ability, Konfliktfaehigkeit) adı veriliyor. Conflict aynı zamanda çatışma anlamına geldiği için, conflict kabiliyeti zihinlerimizde anlaşmazlık halinde savaş, kaba güç ve hatta racon kesme algısı yaratıyor. Ancak conflict askeri terminolojide her ne kadar savaş ya da gerilim anlamına gelse de siyasi ve kültürel anlamda fikir ayrılığı ya da ciddi fikir ayrılığı anlamlarına geliyor.
Bu özellik sadece Batıyla olan etkileşimimizde değil elbette kendi tartışmalarımızda da kullanmamız gereken bir yöntem. Toplumsal uzlaşmasını henüz tam olarak sağlayamamış bir ulus olmamızdaki en büyük etkenlerden birisi de muhtemelen entelektüel anlamda çatışma kabiliyetine sahip olamayışımız.