Avrupa’da İslam gündemi ve çatışma kabiliyeti

Mikdat Karaalioğlu

Çatışma kelimesi bizde daha çok sonu şiddete varabilecek ya da şiddet içeren anlaşmazlıklar için kullanılıyor. Batı dillerinde ise conflict (konflikt, conflit, conflicto) olarak kullanılan kelime anlaşmazlık, fikir ayrılığı, çekişme, çelişme ve çatışma gibi anlamlar içeriyor. Sorunları açmaza, çıkmaza hatta fiziksel şiddete vardırmadan çözebilmeye de çatışma kabiliyeti deniliyor.

Batı düşünce dünyasında çatışma kabiliyeti sadece tavsiye edilen bir haslet değil aynı zaman talep te edilen bir özellik. Farklı toplumsal gruplar ve menfaatler arasında aşılmaz görünen sorunları, günün sonunda kabul edilebilir ve kalıcı şekilde çözmek adına sıkça istifade edilen bir araç. Çatışma kabiliyetinin Batı’nın kültür, siyaset ve demokrasi tarihinde bu yazının sınırlarını aşacak geniş yeri ve etki alanı var.

Avrupa’da ve özelikle Almanya’da yaşanan uyum ve İslam tartışmalarında ki buna şimdi göç ve İsrail-Hamas konusu da dahil oldu, söz konusu kavramın algılanış ve kullanış biçimin belirleyici özelliği var/olacak.

***

Almanya’da İslam bu açıkça dile getirilmese de bir ‘’çatışma’’ konusu ve Almanya’daki Türkler kurumsal ve zihinsel olarak çatışma kabiliyetinden yoksun (elbette istisnalar var) olarak bu tartışmanın içinde.

Almanya ile Türkiye arasında daha doğrusu Federal Alman İçişleri Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı (DIB) ve DİTİB (Diyanet İşleri Türk İslam Birliği) arasında yapılan anlaşmayla bundan böyle DİTİB’e (DİTİB resmi olmasa da fiili olarak DİB’le yakın ilişki içinde) bağlı 900 cami ve mescitte görev yapan imamlar Türkiye’den gönderilmeyecek, Almanya’da eğitilecek.

Bu anlaşma on yıllardır süren bir tartışmanın sonucu. Tartışmanın temelinde Almanya’nın, talimatlarını yabancı bir ülkenin resmi kurumlarından alan imamların, Almanya’daki Müslümanlara kanaat önderliği yapmasına karşı olması yatıyor.

***

Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya gündemine yönelik sert açıklamaları, birkaç DİTİB camisinde seçim propagandası yapılması, imamlar FETÖ mensupları hakkına istihbarat çalışması yapıyor iddiaları, DİTİB camilerinde Hamas’ın saldırılarının terör saldırısı olarak değerlendirilmediği suçlamalar gibi bir çok iddia ve olay Alman kamuoyunun dini bir merci olarak DİTİB’in sorgulamasına neden oldu. Hatta resmi kurumlarla olan bazı işbirlikleri yukarıdaki gerekçelerle sonlandırıldı.

Sadece DİTİB değil, Milli Görüş gibi diğer cemaatler de yıllardır kamuoyunda sert eleştirilerin hedefi durumunda. Geniş anlamda İslam her zaman yoğun ve sert tartışmaların konusu.

Söz konusu olan İslam karşıtlarının ırkçı ve dışlayıcı söylemleri değil, merkez siyaset ve medyanın, araştırma kuruluşlarının ve üniversitelerin yıllardır sürdürdüğü tartışmalar. Müslümanlar tarafından çoğu amansız eleştiri ve dışlanma olarak algılanan bu söylem, yapıcı bir tartışmayı tetiklemekten çok Müslümanlar için dışlanma hissi ve mağduriyet duygusu yarattı.

***

İslam ve uyum tartışmalarında, Türkler açısından en büyük açmaz aşırı bulunan eleştiriler ve aşırı vurgu yapılan dışlanma örnekleriyle oluşan mağduriyet hissiyatı. Bu Türk toplumunun muhtemelen tüm Müslümanların Avrupa’da yıllardır aşamadığı kısır bir döngü. Konuyu sadece üsluba indirgeyecek olursak Alman kamuoyunda Hıristiyanlık ta yıllardır çok ağır ve sert eleştirilerin muhatabı. Kilise, Alman kamuoyunda camiden daha yüksek bir saygınlığa sahip değil. Sadece İslam'a değil genel olarak dine karşı kullanılan üslup bizim hakaret olarak algılayabileceğimiz sınırlarda dolaşıyor.

Mağduriyet duygusu aynı zamanda bir konfor alanı da yaratıyor. Kendi kimliği, duruşu ile ilgili ikna edici bir söylem oluşturmak yerine, mağdurum, hep mağdurdum tavrı sergilemek daha rahat ve külfetsiz.

Almanya’daki Türkler bundan böyle çok daha yoğun toplumsal meydan okumalarla karşılaşacak. Hamaset ve mağduriyet edebiyatını terk edip gerçekçi, belki yer yer acı ama her halükarda yapıcı bir zihin atmosferine geçilmesi gerekiyor. Ağır eleştirilere, tavır ve tutumlara karşı çatışma kabiliyetini geliştirmemiz lazım, kızıp kendi kabuğumuza çekilmeyi değil.

Dini cemaatlerin ilhamını ve talimatlarını Türkiye’den aldığı realiteyle bağı olmayan ''büyük idealleri'' terk edip, insanların işte, okulda, mahallede kısacası hayatın her kesiminde, çoğunluk toplumuyla aynı göz ve konfor hizasında hayatlarını ikame etmesi için üzerine düşeni yapması lazım.Yoksa dini grupların çok yakın bir gelecekte anlamlarını kaybetme tehlikesi var. Hıristiyanların ve özellikle Katoliklerin yaşadığı tarih (Almanya tarihi) tecrübesi bunun ibretli örnekleri ile dolu.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (9)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.