Almanya Çin’le olan ilişkilerini, maddi bir kayıp ve siyasi gerilim yaşamadan dengeli bir kararlılıkla sürdürmek peşinde. Federal Alman Hükümeti bu amaçla Perşembe gün bir Çin Stratejisi yayınladı. Buna göre Almanya Çin’i ticari bir ortak, rekabet edilen bir ülke ve sistemsel rakip olarak görüyor. Çin stratejisinde en dikkat çekici kavram olan sistemsel rakiplik, ideolojik hasımlığa hatta siyasi karşıtlığa varacak düzeyde geniş anlamlar içeriyor.
Böylesi bir stratejiye duyulan ihtiyacı Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock şu kelimelerle açıklıyor: “Çin’in son on yıldaki davranışlarından doğan meydan okumaya karşı duruşumuzu gösteriyoruz’’. Strateji planı Almanya’da hem bakanlıklara bir hareket rotası sunuyor hem de sanayiye bir uyarı nitelediğinde. Çünkü Çin’de yapacakları yatırımlarda ortaya çıkması muhtemelen ekonomik riskleri devlet karşılamayacak. Baerbock böyle bir stratejinin oluşmasındaki temel motivasyonun Rusya tecrübesi olduğunun da altını çiziyor. Savaş öncesi Rusya’yla olan ekonomik ilişkiler, özellikle Alman tarafının enerji temini konusundaki tek taraflı bağımlılığı telafi etmesi Almanya’ya 200 milyar euroya patladı. Almanya Çin’le olana ilişkilerde böylesi bir riski ortadan kaldırmak peşinde.
Çin’deki gelişmeler bu yüzyılda belirleyici olacak. Muhtemelen dünyayı artık Çin merkezli okumak zorunda kalacağız. Ukrayna savaşı ile dünya bu gerçekle yüzleşmeyi öteledi ancak Çin’in dünyanın her tarafından yaptığı yatırımlar er ya da geç siyasi bir baskı aracına dönüşüyor. Almanya yasal olarak stratejik öneme sahip Alman tesislerinin Çinlilere satışını engelledi. Fakat Hamburg limanında kamuoyundaki tüm baskılara rağmen Çinliler kısmen de olsa işletme hakkını satın almayı başardı.
Avrupa’nın Yunanistan, İtalya, İspanya gibi diğer ülkelerinde ise Çin’e karşı böylesi yaptırımlar uygulama imkanı yok. Bu arada Türkiye’nin Çin’le olan ticari ilişkilerini de bu ülkenin, Ortadoğu da arabulucu bir aktör (İran-Suudi Arabistan geriliminde uzlaşma sağlaması) Afrika’da başta Mısır olmak üzere nerdeyse kıtanın tümünde önemli bir yatırımcı olduğu perspektifinden dikkatli bir okumaya tabi tutulması gerekiyor.
***
Almanya’nın Çin stratejisinde de bu noktaya şu cümlelerle dikkat çekiliyor: “Federal hükümet, Çin’in uluslararası düzeni, kendi tek parti sistemi menfaatleri doğrultusuna etkilemeye çalışmasını endişeyle izliyor’’. Muhtemelen ABD ile görüş birliği içinde stratejiye eklenen bu cümle, Almanya’nın muhtemel bir kriz durumunda alacağı tavrın istikametini göstermesi açısından da ilginç.
Strateji planı ile iki ülke arasındaki ilişkilerde nelerin değişeceğini kestirmek zor ancak mevcut durumda karşılıklı ekonomik bir bağımlılıktan söz etmek abartılı olmaz. Almanya ile Çin arasında 2022 rakamlarına göre ticaret hacmi tam olarak 300 milyar euro. Çin Almanya’ya 192 milyar euroluk ihracat yaptı. Almanya’da satılan laptopların yüzde 80’i Çin’den geliyor. Bunun yanında Almanya’daki enerji dönüşümü projeleri için gerekli olan rüzgar türbinleri, elektro motorlar ve solar sistemlerinin yarısından fazlası da yine Çin’den geliyor. Yani Rusya’ya enerji konusunda bağımlı olmak istemeyen Almanya, Çin’e endirekt de olsa bağımlı durumda.
Çin Stratejisi planında Çin’in ekonomik stratejisinin, yurtdışına olan bağımlılığı asgari düzeye düşürüp, Çin mallarına yurtdışında olan bağımlılığı güçlendirmek olduğuna dikkat çekiliyor. Bu amaçla Çin yatırımlarına ağır kontrol şartları getiriliyor.
***
Baerbock Çin’e karşı etkin bir stratejinin ancak Avrupa ile ortak hareket edildiğinde mümkün olabileceğini belirterek, Avrupa’nın da Almanya olmadan bir strateji geliştiremeyeceğine dikkat çekiyor. Almanya’nın Çin stratejisinin ilk imtihanı ise ülkede inşa edilen 5G mobil ağlarında Çin parçalarının kullanılıp kullanılmayacağı. İlgili kurumlar bu konuyu değerlendiriyor. Bu parçaları Avrupalı üreticilere ikame edebilecekler mi yoksa Çin ürünlerine mi bağımlı kalacaklar? Strateji aslında bu türden kararlarda yasal ve siyasi bir zemin sunup hızlı adımlar atılması için yapıldı.
Çin Dışişleri Bakanlığı ise Almanya’nın Çin stratejisi hakkında sakin ve sessiz sayılabilecek bir açıklama ile durumu şimdilik geçiştirdi. Resmi açıklamada “Riskleri minimize etmek, bağımlılığı azaltmak adına rekabet savaşlarına ve koruyucu sistemlere başvurmak yapıcı değil. Sistemlerin, menfaatlerin ve değerlerin rekabeti zamanın trendlerine aykırı. Bu dünyadaki bölünmeyi derinleştirir” ifadeleri kullanıldı.
Yani Çin de Almanya ve Avrupa’ya olan bağımlılığının gayet farkında.