Ak Parti seçmeni Ak Parti‘den vazgeçtiği sürece kıymetlidir anlayışı demokratik bir anlayış değil. CHP, İYİ Parti, HDP, Saadet Partisi, Gelecek Partisi ve Deva Partisi seçmeninin dışlanmasına ötekileştirilmesine tepki gösterirken, AK Parti seçmeninin tercihleri, beklentileri, hayalleri, siyasi gözlemlerde hiç bir anlam ifade etmiyorsa ortada ciddi bir ilke sıkıntısı var demektir. Ak Parti hükümetinin, yani Erdoğan yönetiminin antidemokratik uygulamaları elbette var. Ancak hükümet demokratik olarak meşru bir hükümet ve bu temel gerçek siyasi gündemin nabzı hızlanınca bazen unutuluyor.
Elbette her seçmen kıymetlidir, ama büyük oranda aynı sosyal çevreden geldiğimiz Ak Parti seçmeninin hassasiyetleri en dolaysız, ön yargısız anlamak ve saygı duymak zorunda olduğumuz hassasiyetlerdir. Bu MHP seçmeni için de geçerli. Bütün anti demokratik uygulamalara, hukuksuzluklara ve nepotizme rağmen seçmen hala birinci parti olarak AK Parti’yi tercih ediyorsa, bunun nedenleri ön yargısız olarak analiz edilmelidir. Ak Parti seçmenini anlamadan yapılacak muhalefetin hiçbir anlamı yok.
İnsanların “hâlâ“ Ak Parti‘yi tercih ediyor oluşunu, hamaset, popülizm, çaresiz kalma gibi ikna edici bir bilimsel çalışma ve sosyal araştırmaya dayanmayan gerekçelere dayandırmak kendimizi kandırmaktan öteye bir anlam teşkil etmez. Bu Ak Parti’nin 2002’de iktidara gelip hala iktidarda kalmasını makarna teorisi ile açıklayan ahmakların görüşü kadar nesnel olur.
* * *
Ak Parti iktidarı süresince ekonomiden, siyasete, sağlıktan dış politikaya alt yapı hizmetlerinden çevreye, yaşanan pozitif değişimleri muhaliflik güdüsü ile yok saymak, görmezden gelmek, muhalefetin yıllardır terk etmediği bir yöntem. İktidarı hamasetle suçlarken, aynı yöntemleri kullanarak muhalif bir söylem geliştirmek, bir açılım sunmaz sadece yaşanan kısır döngüye katkı sağlar.
Muhalifliğin Erdoğan’a karşı olmasından öte bir anlamı olmalı. Ak Parti’nin bu ülkeye kattığı devasa kazanımları yok saymak, bunların etkilerini görmezden gelmek var olduğunu, olması gerektiğini düşündüğümüz değişim rüzgarının seçmenin (muhafazakâr seçmenin) nezdindeki etkisini sıfırlıyor. Tek başına Korona krizinde hükümetin başarısı, bu açmaz için iyi bir örnek.
Muhalefetin, Ak Parti seçmenini, tıpkı Ak Parti’nin kendi muhaliflerini ötekileştirmesi gibi dışladığını söylemek doğru olmaz. Ancak muhalif söylemde AK Parti seçmeni ile ciddi bir empati eksikliği var. Hükümeti eleştirebilirsiniz, ama seçmen eleştirilmez. Seçmeni ancak ve ancak anlamaya çalışabilirsiniz.
* * *
Eğer bir tartışma, hesaplaşma istiyorsak bu tartışmada herkesin iştirak edeceği bir üslup geliştirmek zorundayız. Ak Parti seçmeni de bu tartışmaya katılabilmeli. Siyasi görüşünden bağımsız olarak, gerçek anlamda demokrasi talep eden herkesin bu üslubun gelişmesi için ahlaki sorumluluğu var. Sadece iktidarın değil, toplumun tüm kesimlerinin bu yapıcı üslubun oluşması için ahlaki sorumluluğu var.
Kötü bir siyasi iktidarla yaşayabilirsiniz ancak istikrarsız ülkede yaşayamazsınız. İktidar ve Erdoğan eleştirilerinde, istikrar ve güvenlik (maalesef Türk aydını güvenlik konusunu nerdeyse otoriterleşme ve demokrasiden uzaklaşmayla eş değer görüyor) denklemin bir tarafından yoksa, çoğunluğu ikna edecek bir rüzgârın yakalanması mümkün değil.
Hepimizin zihinsel alışkanlıkların değiştirmeye, düşünsel konfor alanlarını terk etmeye hazır olması gerekiyor. Sadece iktidarın değil. Artık eski alışkanlıkların, az gelişmişlik soslu sığ perspektiflerin hiçbir işe yaramadığı dar bir koridora girdik. Bu dar koridordan ancak hep birlikte çıkabiliriz.