Alman dilinde sıradanlık, kalitesizlik, bayağılık vs. gibi durumları ifade eden bir deyim olarak kullanılıyor 0815. Alman ordusunun Birinci Dünya Savaşı’nda kullandığı 08/15 adı verilen bir silahtan esinlenerek ortaya çıkmış. Söz konusu 08/15 silahların kalitesi yüksek değildi ve sürekli arızalanıyordu. Buna rağmen orduda uzun yıllar kullanıldı. O dönemlerde askerler bu kalitesizliği, 0815 diye deyimleştirmiş. Yani özelliği olmayan adi anlamında. Zaman içerisinde bu deyim sıradanlık ve bayağılık içeren tüm durumlar için de kullanılır hale gelmiş.
***
Bugünkü kullanılan şekliyle iş dünyası, siyaset, ikili ilişkiler, sanat gibi alanlarda ortaya çıkan sonucun kalite yetersizliğine yönelik bir tanımla şekli. Yani sıkıcı bir sohbet yapan bir kişi için de kullanılabilir, yazdığı metinde herhangi bir orijinallik olmayan bir yazar için de, söyledikleri kendinin tekrarı olan siyasetçi için de, ürettiği hiçbir artı değer olmayan bilim insanları için de. Yaptığı işte iddia sahibi olduğunu düşünenler için yok edici bir hüküm.
***
Ne ki Türkiye’de nesilleri aşan bir 0815 standardını hepimiz benimsemiş görünüyoruz. Hiçbir zihinsel ve bedensel çaba göstermeden, aslında sadece statükoyu koruyan eylem ve tutumları, sanki dünyanın en önemli işini yapıyormuş gibi kendimize ve çevremize inandırarak, kalitesizlik düzeni kurduk. Aslında savunduğumuz hiçbir yenilik yok. Eleştirdiğimiz ya da eleştiriyor göründüğümüz şeylerin arka planından çoğu kez, 0815 standardıyla elde edilen rant paylaşımından “hak ettiğimizi” düşündüğümüz parçayı elde edememenin sıkıntısı var.
***
Sadece siyasi tartışmalarda değil tüm alanlarda bu bariz şekilde görülüyor. Hamaset diye geçiştirdiğimiz söylem 0815 standartlarını bilinçli ya da bilinçsiz şekilde müdafa ettiğimizi beyan etmekten başka bir şey değil. Artı değer üretme konusunda kimse kendisini sorumlu hissetmiyor. Bir iki şahsi istisna hariç bu genel kuralın Türkiye’de geçerli olmadığı özel ya da resmi hiçbir kurum yok. Bu çıkmazı aşmaya yönelik adım atan kişiler ya kolektif bir dirençle etkisiz hale getiriliyor ya da bu kolektif direnci karşısına almamak için hissedilir adımlar atamıyor.
Yapılan en büyük düşünce hatası ise kendimizin bu kalitesizliğin nedeni olabileceğimiz opsiyonunu hiç akla getirmememiz. Tek adamlığı hepimiz eleştiriyoruz ama hayal ettiğimiz çözüm önerileri de ortak bir istişare kültürünü temel olarak almıyor. Yapılan eleştiriler, dönemsel ve yapıya yönelik değil daha çok şahıslara yönelik. Tabii bu da amaç gerçekten şuur altımızda bir yerlerde gizli rant ve güç kavgası değilse. Günün sonunda yüzyıllar içinde oluşan devasa kalitesizlik aparatına hiçbir etki etmeyen söylem ve çıkışları aşamıyoruz. Hatta, çoğu muhalif duruş bu aparatın daha da güçlenmesine fayda sağlamaktan başka hiçbir işe yaramıyor.
***
Osmanlı’nın yıkılması ile (buna Osmanlı’nın son iki yüz yılı da dahil) yerine ikame ettiğimiz 0815 imparatorluğu yüz yıllardır tüm ihtişamı ile varlığını sürdürüyor. Değişen liderler, sistemler, ideolojiler günün sonunda statüko duvarına toslayıp, kendi kalitesizlik standartlarını geliştirdiler. Hal böyle olunca zihinler dünyadaki gelişmeleri takip etmek yerine sadece kendileri ile meşgul oluyor. Elde edilmesi ve kullanılması basit ve konforlu bir standart 0815 standardı aslında. Ama Türkiye için artık sürdürülebilirliği kalmadı. Hepimiz bunun farkındayız ama bu konfordan vazgeçecek cesareti kendimize gösteremiyoruz. Birileri yapar diye bekliyoruz.