Ülkemizdeki siyasetin alışıldık ‘öngörülemez alt-üst oluş’lardan birinin daha içine yuvarlanıverdik bu hafta.
Kaşıkcı cinayetinin bölgesel ve küresel tepki koordinatlarını daha derleyip toparlayıp fehmetmeye çalışırken, and ve af tartışmasıyla ilgili gerilim de çeşitli odaklar tarafından alabildiğine köpürtülüyordu ki…
Salı günkü gurup toplantılarında bazı danaların kuyruğu kopuverdi.
Sayın Bahçeli, hem 2013’te andın kaldırılma işleminin Danıştay tarafından yanlış bulunmasına dayanarak başlattığı and okuma tarafgirliğini şiddetle geri çağıran, hem de af hakkındaki taleplerinin boşlukta kalmasının yarattığı olumsuz havanın etkisiyle ve kuşkusuz bizim bilemediğimiz daha başka sebeplerle ittifakın bittiğini îlan ediverdi.
İttifak oldu mu size bittifak! Oldu.
Hemen arkasından Sayın Erdoğan kendi gurup toplantısında hem affın neden çıkamayacağını izah etti, hem de and metninin tek parti döneminin bir dayatması olduğundan bahisle geri dönüşün sözkonusu olmadığını ve bu millet için tek and metninin olduğunu, onun da İstiklâl Marşı olduğunu yüksek sesle beyan etti.
Arkasından da ekledi: “Yerel seçimler için herkes kendi yoluna.”
Böylece iki konu başlığı etrafındaki gerilim yoğunlaşması, yerel seçim ittifakının buharlaşmasıyla sonlandı. Ama hemen arkasından Bahçeli’nin yeni açıklaması geldi: Bu açıklamaya göre genel cumhur ittifakı devam ediyor, ancak yerel seçim ittifakının ortadan kalktığı belirtiliyordu.
Son açıklamanın ilk sonucu ise MHP’nin yerel seçimlerde bir İstanbul adayı çıkaracağı yönündeki somut açıklama oldu.
Böylece en önemli seçim bölgesi olan İstanbul’daki yerel seçim hesapları bütün partiler için sil baştan yeni bir politik arenaya dönüştü.
Ankara’da ise Melih Gökçek’in MHP Belediye Başkan adayı olacağı konuşulmaya başlandı bile. Dolayısıyla CHP için adaylığı kuvvetle zikredilen Mansur Yavaş’ın adaylığının kesinleşmesi hâlinde işi ekstradan zora girmiş oldu.
Güncel siyasetin kantar topuzu sıra dışı çıkışlarla fırıl fırıl dönerken yerel seçimler de bambaşka siyasal gelişmeleri tetikleyecek bir öneme kavuştu. Ve işte hep olduğu gibi bir defa daha ‘kritik bir sürece’ girdik.
Ülke özetimiz biraz da bu galiba; Kritik süreçler ülkesi.
Hepimize kolay gelsin. Ha Kaşıkçı cinayeti mi? Bilinen çember küçültülüyor. Sanki her şey Amerika’nın, Ortadoğu petrol gelirlerine her türlü gelişmede el koyması üzerine şekillenmiş. Ve her nasıl oluyorsa tek başına S. Arabistan bile amerikan silah endüstrisini ayakta tutmaya yemin etmiş gibi.
Bu gündem burada bitmez.
Pitbull ve diğer yırtıcı hayvanlar yahut bazı klasik şehir terörü çeşitleri üzerine konuşalım mı hanım kız
Hayvan sevgisi harika bir şey, buraya bir mim koymak lâzım.
Ama benim sevdiğim hayvanı sen, senin sevdiğin hayvanı da ben sevmek zorunda değilim, buraya da ikinci bir mim koyalım ve üçüncü mimi de hiç hayvan sevmeyen insanların, hatta hiç insan sevmeyen insanların da bulunduğu uzay boşluğuna yerleştirelim.
Zaman zaman haberler duyuyoruz. Nedir, bir pitbull veya başka cins bir köpek bir çocuğa saldırmış, parçalamış, hatta ölümüne yol açmıştır. Elbette dramatik…
Dün de böyle bir gelişme oldu. Bir pitbull saldırısı ile konu yeniden alevlendi. Bu tür çene kasları aşırı güçlü köpek cinsleri özel tekniklerle eğitilerek yırtıcı, öldürücü bir yaratığa dönüşebiliyor.
Ne yapmalı?
Temelde, köpeğin ‘sahibi’ olan insandan hareketle kısıtlayıcı, büsbütün yasaklayıcı, cezalandırıcı tedbirler mi almalı, yoksa ısırılma olaylarını ve sokaklardaki dehşeti seyretmeye devam mı etmeli?
Pitbull dehşeti konusunda harekete geçmek için neyi bekliyoruz? Bir gazetecinin bir pitbull köpeğini ısırmasını mı?
Şu da var; Bazı yırtıcı köpek sahibi insanlar tasmasının zinciri ellerindeki köpeklerle diğer insanlara saygıyı sıfırlayan ve özellikle gençleri ve çocukları korkutucu tuhaf hareketler yapıyorlar.
Bu hayvan sevgisi değil, bu düpedüz bir şehir terbiyesizliği.
Tıpkı eksozu abartılmış araba ve motorsikletlerle hiç tınmadan herkesi rahatsız eden modifiye magandalar, yahut kamuya ait kaldırımı, yolu fütursuzca işgâl eden bazı esnaflar gibi.
Kim dur diyecek bunlara? Kim bizi bir ‘şehirde’ yaşadığımıza iknâ edecek?
Terör yalnızca dağda mı?
Korkunç bir rant kapısına dönüştüğü gözlenen çekici terörü de bir yönetim ya da yönetememim mesele değil mi?
Ne dersiniz sayın idareci ne dersiniz sayın hanım kız, ne dersin ısırılan çocuk, ne dersin fırsatçı esnaf, ne dersin eskimo kardeş? Nelerle uğraşıyoruz değil mi? Yazık şu ömre.
Yeni bir hukuk dersi
Küçükmüş gibi göründüğü için yasa teklifi olarak pek gündeme gelmeyen ama şehirdeki günlük akışta milyonlarca insanın hayatını her gün küçük dozlarla zehirleyen kimi durumlar var.
Taksicilerin, esnafların, dolmuşçuların, motorsikletlilerin, bürokrasinin, mühendislerin, yerel yönetimlerin, çekicilerin… yapıp ettikleri, yahut yapmayıp etmedikleri için zorlaşan günlük hayat. Liste uzayabilir. Tüm bu küçük zehirlemeleri ciddiye alacak ve sürdürülmesini engelleyecek yeni bir hukuk dersi ihdas olunabilir mi acaba? Şehir Suçları Hukuku.