Siyaset sahnesi yeniden hareketleniyor. Karpuz kavun piyasası da öyle.
Aile ve cinsiyet kavramları etrafında yaşanan gelişmeler ve yapılan tartışmalar kimi eleştirel yazarları ‘yemeye’ kadar vardı. Devrim evlatlarını yemese, lokantaya gitseler olmaz mı? Olmaz.
Siyasette çökmeler yaşanıyor. Dünyanın ikliminde de öyle.
Bir tarafı seller basıyor, bir tarafta yangınlar var. Küresel iklim felaketleri vakay-ı âdiyeden oldu ve fakat en büyük sorumluluğa sahip devletler ıslık çalmaya, çevre anlaşmalarından çekilmeye ve gezegeni sanayi artığı bir mezbele hâline getirme politikalarına devam ediyor.
Hindistan’ın yaklaşık 5 milyonluk şehirlerinden biri tam anlamıyla bir susuzluk hâli yaşıyor. İçecek su yok, kavgalar çıkıyor ve sırada aynı duruma düşmek üzere olan beş şehir daha var. Orada su yok, ama sorarsanız siyaset de var, düşünce de, inanç da. Ama insanlar öncelikli olarak su arıyor, olması gerektiği gibi.
Siyaset hayatı daraltıyor. Bazı düşünceler de.
Toplumsal atmosfer boğuculaştığında yine siyaset genişletiyor havayı yeni düşüncelerle.
Siyaset bazan can sıkıyor. İnsan canı sıkılan bir varlıktır. Bunu bazan siyasetle aşmaya çalışır, bazan savaşlarla, bazan da muhtelif haplarla.
“Dünyada yaşamak can sıkıcı bir şeydir baylar.”
Ebe sobe
Akıllar mukayyed ol sandığına kilitlendi. Meyveler tövbe ettiriyor, kurtlar gömlek avında. Ey hâl ehli! Hallen hâlen halin varken. Bir damla su rahmet oldu, gözlere zahmet kondu. Adımlar rikkatli, Cebrail’inki kanat yakar cinsten. Atılmıştı vaktiyle asalar yıpranmıştı akılda kalan mahdutlar. Eşlik ediyor sinek oksijene, vurdurtuyor pişman olmuş beyinlere. Ol ekin yaprağı gibi! Dağların arkasındakiler dağların arkasında onlara ne! Şimdi yine ebabilin bekliyor omuzunda adım atsan atacak senin de taşını dur ve saklan yine dağların arkasına ilk çıkan sobelenecek...
Kral ve muhafız