Toplum, son 10 gündür adını anmanın bile rahatsızlık verdiği bir yasa tasarısı ile gerildi de gerildi.
Muhtelif mahfillerde yasa hakkında hangi niyetle ne kaynatılırsa kaynatılsın, ortama ufûnet kokusu hâkim oldu.
Zaten yeterince yapılması, çözülmesi gereken iş yokmuş gibi gündeme gelen bu yasa teklifinin kendi içinde ve dışında tuhaflığı üzerine de epey şey söylendi.
Yasa yapmak marmelat yapmaya benzemez şüphesiz. Daha pek çok şeye de benzemediği gibi.
Yasa yapmanın bir dili vardır. Kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmekle birlikte, bazı algılara da gelirler.
Ve bir de albayım sosyoloji diye bir şey var pek ilgilenmesek de.
Bu millet bazı kavramları sokakta bulmadı, bu ülkeyi sokakta bulmadığı gibi.
Yasa yapıcıların bazı şeyleri herkesten daha çok bilmesi gerekmez mi? Oku yaydan atmadan önce birçok şeyi gözden geçirmek, dilin dokuz boğumundan hiç olmazsa birkaç tanesini yoklamak gerekmez mi?
Hukuk çok temelde toplumsal değerlere, toplumsal değerler ahlâka, ahlâk da inançlara dayanır. Bu teknik norm hiyerarşisini ıskalarsanız, bazı keten helvaların gözlerinizin önünde yandığını görmeye başlayabilirsiniz.
Bildiğim kadarıyla Meclis’teki milletvekillerinin her dönemde olduğu gibi bu dönemde de ağırlıklı bölümünü hukukçular oluşturuyor. Öyle ki hukuk profesörü dostlarımız bile var. Peki nasıl oluyor da zaman zaman herkesi zıplatacak yasa teklifi bombaları(!) böyle birden düşüveriyor toplumun kucağına? Bunun en iyi cevabını da herhalde onlar verecektir.
Hepimiz gibi ben de biliyorum; yasa teklifi eh nihayet geri çekildi.
Ama nasıl? Sayın Cumhurbaşkanımızın uyarısı üzerine. Şimdi düşünmeden edemiyorum, bu uyarı olmasa, bu yasa teklifi, toplumun sinir uçlarıyla oynamaya devam mı edecekti?
Yasamanın ruhu ve teknik işleyişi üzerine hepimiz bir şeyler söyleyebiliriz.
Ama yasalar albayım, yapılırken bizi delirtmemeli.
İlle de bir yasa mı yapmak istiyorsunuz? Bütün halkımızın büyük bir sevinçle karşılayacağı iki yasa teklifi önereyim size:
1- Vatandaşı bezdiren her düzeydeki bürokrat için etkin ve hızlı sonuç alıcı vatandaş denetimi.
2- Esnafın canına okuyan ve kimsenin hikmetini çözemediği stopaj vergisinin kaldırılması.
Efendim, duyamadınız mı? Onu da mı yüksek mevkîlerden fısıldasınlar?
Asıl bilen belki yalnız Tanrı’dır.
En son, ustalara gittim: çünkü kendimin bir şey bilmediğimin farkında olduğum gibi, onların da hem çok, hem iyi şeyler bildiklerine emindim. Bu sefer aldanmamışım; onlar benim bilmediğim birçok şeyleri gerçekten biliyorlardı ve bunda hiç şüphesiz benden daha bilgin idiler. Ama Atinalılar, gördüm ki iyi ustalarda da şairlerdeki kusur var; kendi işlerinin eri oldukları için en yüksek şeylerden de anladıklarını sanıyorlar, böyle sandıkları için de asıl bilgileri gölgede kalıyordu, o kadar ki Tanrının sözüne geldim, onlar gibi bilgin, onlar gibi de bilgisiz olmaktansa, bilgilerini de, bilgisizliklerini de edinmeyip olduğum gibi kalmak daha iyi değil mi? diye düşündüm; gerek kendime, gerek Tanrı sözüne cevap vererek, benim için olduğum gibi kalmak daha iyi, dedim.
Atinalılar, bütün bu araştırmalarım birçok düşmanlar, hem de en kötü, en tehlikeli soyundan düşmanlar edinmeme sebep oldu; birçok iftiralara yol açtı; adım bilge diye çıktı, çünkü beni dinleyenler, başkalarında bulunmadığını gösterdiğim bilginin bende bulunduğunu sandılar. Asıl bilen, Atina yargıçları, belki yalnız Tanrıdır; o sözü ile de insan bilgisinin büyük bir şey olmadığını, hatta hiçbir şey olmadığını göstermek istemiştir; Sokrates demiş olması ancak bir söz gelişidir; “ey insanlar! Aranızda en bilgesi, Sokrates gibi bilgeliğinin gerçekte bir hiç olduğunu bilendir” demek istemiş. İşte böylece Tanrının sözünü düşünerek yer yer dolaşıyor, yurttaş olsun, yabancı olsun, bilge sandığım kimi bulursam konuşup soruyorum; bilge olmadıklarını anla-yınca da, Tanrı sözüne hak vererek bilge olmadıklarını kendilerine gösteriyorum. Bu iş bütün vaktimi alıyor, bu yüzden devlet işleriyle de, kendi işlerimle de iyice uğraşacak vakit bulamıyorum; o kadar ki, Tanrıya hizmet edeyim diye yoksul kaldım. (...) Sokrates’in savunmasından bir bölüm.
Ayakkabı mühim şey
Bilinen şeydir, bazı insanlar bağcıklı ayakkabı sevmez, bazıları da bağcıksız ayakkabı giyemez. Binlerce ayakkabı tasarımcısı bu iki gruba göre binlerce model üretirler ama yine de kafasına göre ayakkabı (oysa ayağa göre olmalı) bulamadığını söyleyenlerle karşılaşırız.
Şimdi Amerika’da yeni bir ayakkabı çıkmış; bu ayakkabının bağcıkları kendi kendini bağlıyormuş, fiyatı da şimdilik ikibinbeşyüz lira civarında. Mutlaka meraklıları çıkacak ve bu ilginç ayakkabıyı alacaktır. Ama eminim ki bu fiyata ayakkabı alan kişi zaman zaman ayakkabının kendisini kendiliğinden yürütmesini de bekleyecektir.