Seçim yapmayı bilen de oy kullanacak, bilmeyen de. Buna demokrasi diyoruz efendiler. Her seçimde aklımıza “seçimler bir şey değiştirseydi yapılmasına izin verilmezdi” sözü düşse de seçimler en azından Pazar gününü değiştirdiği için sandıklara gidip çiçek filan açtırıyoruz.
Seçim sonuçlarını geleneksel olarak aynı dostlarla aynı evde izliyoruz. Bilindiği üzere artık sandıklar kapandıktan en geç 1 saat sonra aşağı yukarı sonuçlar kestirilebilir hâle geliyor. Dolayısıyla yarın 18.00 civarında bazı danaların kuyruğunun koptuğunu görebileceğiz.
Yeni sistem sebebiyle artık bütün seçimleri kazanmak zorlaştı.
Kurulan mecburî ttifaklar hem tabanlar arası geçişkenlik matematiğinin, hem de siyaset sosyolojisinin ana konusu hâline geldi. Diğer yandan sandıktan çıkacak terör örgütüyle iltisaklı isimlerin, ilan edildiği gibi devlet eliyle kayyumlanacak olması daha önce görmediğimiz başka bir yenilik. Bir seçilmişin kayyumlanması bazılarımız için bir tür sigorta gibi kabul edilse de, bazılarımız da terörle iltisaklı kişilerin daha baştan niçin engellenmediğini, yöntemin biraz tuhaf olduğunu düşünüyor.
Ayasofya’da seçim sonrası bir rüzgâr esecek mi? Esecek gibi görülüyor.
Biliyorsunuz ses akustiği en iyi câmi Ayasofya’dır. Öyle ki okunan ezanın sesi New York, Tel Aviv, Londra ve Moskova’dan dinlenebilir.
Sandık sonuçlarına göre kimi liderlerin 1 Nisan’da tasfiyesi sözkonusu olabilir mi? Olabilir ve o kendisini iyi biliyor.
Burası Türkiye, hiç belli olmaz ama artık uzun süre seçim olmayacak. Bu sebeple bıkmış yorulmuş gibi olduğunuz seçimleri bir süre sonra özleyebilirsiniz.
Huzurlu bir seçim olsun.
Sandıklara oylar dolsun.
Aklımda kıymık gibi bir soru: Üsküdar Üsküdar.
Çocuklar
İmam Suyuti’den:
“ Çocuklarda beş şey vardır ki büyüklerde olsa evliya makamına çıkarlar:
- Rızk için endişe etmezler.
- Hastalanınca yaradana şikayet etmezler.
- Korktuklarında hemen gözlerinden yaş akıtırlar.
- Kavga etiklerinde kin tutmayıp barışırlar.
- Yemeği birlikte yer, yalnız yemeyi sevmezler.”
Nihai çözüm…
İçimizde gizli bir şey var: Ölüm. Başka bir şey, her bir hücremizde bizleri gözetliyor: Ölmeyi unutmak. Ölümsüzlük bizi gözetliyor. Canlıların ölümle mücadelesinden söz ediliyor hep, bunun tersi tehlike sayılmıyor. Oysa, ölmenin imkânsızlığı karşısında da mücadele etmeliyiz. Canlı varlıklar ölüm için verdikleri mücadeleyi bölünme, cinsellik, başkalık için verdikleri mücadeleyi biraz olsun gevşettiklerinde, bölünmez, kendilerinin özdeşi, yani ölümsüz oluyorlar yeniden.
(…) Kanserli hücrede görülen patolojik ölümsüzlüğü birey ve tür ölçeğinde yeniden üretiyor ve kopyalıyoruz. (…)
İnsan önyargısızdır. İster canlı olsun ister cansız, tıpkı dünyanın geri kalan bölümüne yaptığı gibi kendini de kobay olarak görür. Tıpkı diğer türlerin kaderinde rol aldığı gibi, kendi türünün kaderini de keyifle oynar. Kör bir istekle daha fazlasını bilmek istediği için, türler karşısında gösterdiği kayıtsızlık ve yırtıcılıkla kendi sonunu programlar. Onu aşırı bencil olmakla suçlayamayız. (…)
İnsan ile insandışı olanın karşılıklı oyunu, bunlar arasındaki denge bozuldu. Ve hiç kuşkusuz insanın yok olması ihtimali vahim bir durum yaratır, ancak insandışının yok olması da bir o kadar vahimdir. (…) Jean Baudrillard-İmkânsız Takas-Çev.: Ayşegül Sönmezay-Ayrıntı yay.
Bir taş at
Üniversite öğrencisi arkadaşımız Elif Macit taş parçalarına Kudüs resimleri çiziyor. Mescid-i Aksâ başta olmak üzere Kudüs’ün anıtsal yapıları taşlara tek tek çizilmiş. İnsan bu taşları alıp atmak istiyor: O iyi bilinen yere!
ANONS
Bu pazartesi günü pazartesi sendromu değil, seçim sonuçları sendromu yaşanacak.