Anadolu Ajansı’nın Roma’dan geçtiği fotoğrafı görünce şöyle bir durdum: Cumhurbaşkanımız ile Papa’nın el sıkıştığı karede üçüncü bir sima daha vardı: Cumhurbaşkanlığı Basın Danışmanı Lütfullah Göktaş. Türkiye ve Vatikan liderleri buluşmasında daha iyi bir tercüman bulunabilir miydi bilmiyorum. Çünkü Mahmud Derviş şiirlerini tercüme ettiği üniversite yıllarından sonra Göktaş uzun süre Roma’da kaldı ve teoloji üzerine uzun süreli akademik çalışma yaptı. Bu arada medya ile de bağlarını hiç koparmadı ve bize Roma’dan heyecanlı haberler geçti. Yani eski bir Romalı olan Danışman/Mütercimimiz belki de meslek hayatının en isabetli, onikiden ânını bu buluşmada yaşadı. Hatta iddia ediyorum ki gerektiğinde Papa ile İtalyanca teolojik bir tartışmaya bile girebilirdi:)
Vatikan’dan yurda dönelim. Bir ‘Yaran-ı Harput’lu ve hâzâ gakkoş olan dostum ortaya birden şöyle bir söz attı: “Atıma gülenin eşşeği olsa!”
Kendisinin atını göremesem de sözdeki hikmeti bulup cebime koydum.
Her depremden sonra dolaşıma giren dünya ve öküzün boynuzları metaforu Ferit Kam’ı canından bezdirmiş olacak ki bir gün şu dörtlüğü yazmak durumunda kalmış:
“Ne taaccüp ediyorsun buna dünya derler,
Duyulan herzelere onda nihayet yoktur.
Yerin altında öküz var mı dedi bir meczup,
Onu bilmem dedim fakat üstünde pek çoktur!..”
Öküz eşek derken köpekten bahsetmemek olur mu? Japonya’da her gün sahibini metroda karşılayan köpeğin hikâyesini bilirsiniz. Bir gün yaşlı sahibi nihayet öldüğü için köpek onu saatlerce boşuna bekler metro çıkışında. Sonraki günlerde de her gün aynı saatte bu beyhude beklemesi devam eder köpeğin. Nihayet köpek de ölür. Ama hikâyeyi yakından bilenler ve idare, metronun çıkışına, her gün sahibini beklediği noktaya köpeğin heykelini dikerek bu hikâyeyi somutlaştırıp her görene anlatmaya devam ederler.
“Ya kedi” diyenler olacak. Efendim insanoğlunun bulduğu bütün konforlar biliyorsunuz ki kedi içindir. Şâhit olduğum bir kedi hikâyesiyle bu daldan dala atlama bahsimize bir nihayet verelim: Bir grafiker dostumun İran kedisi vardı, heybetli mi heybetli ama aynı zamanda çekingen mi çekingen. Bir gün bu arkadaşım evlendi ve kedi ne oldu dersiniz? Üç gün içinde önce ortalıktan çekildi, sonra da vefat etti. Galiba kalbi, sahibinin başka bir canlıya sevgi aktarımına dayanamadı.
Vatikan’a dönersek; orada da Kudüs, Suriye başta olmak üzere yakın acılardan başka şey göremiyorum.
AHLAKLI OLMAK ALTIN MADALYAYI KAYBETMEYİ GEREKTİREBİLİR
Mısırlı’ların ve Arapların övüncü Muhammed Ali Rişvan başarılarını çok insanın bilmediği Mısırlı bir judocuydu. 1984 yılı Los Angeles olimpiyatlarında judoda altın madalyayı hak ettiği halde gümüş madalya kazandı. Şöyleki; son maçta Japon rakibiyle karşılaştı Japon’un sol ayağında tendonlarda yırtılma oldu. Bu yüzden Sol tarafı zayıftı. Müsabakada antrenörü ısrarla sol bacağına saldırmasını bağırıyordu. Fakat o hiç buna çabalamadı ve yenildi. Gümüş madalyayı kazandı. Bu durumu röportajda soran gazeteciye: “Benim dinim yaralıya vurmayı yasaklıyor. Eğer o durumdayken sol bacağına yüklenseydim sakat kalabilirdi; madalya için bunu ona yapamazdım” demiş. Onun bu tavrı ayakta alkışlandı ve UNESCO dünyanın en ahlak sahibi sporcusu üstün ödülüne layık gördü. Japon’lar onu bir kral gibi ülkelerinde karşıladılar. İstatistiklere göre onun bu tavrından etkilenip İslamı inceleyip dünyada elli bin kişi Müslüman oldu. Hatta Bunlardan biri olan müslime Japon Riko hanım ona âşık oldu ve evlendiler şimdi İskenderiyede yaşıyorlar.
ANONS
Kar yağmadan bahar gelecek galiba. Buna katlanabilecek miyiz?