Hava hafif yağmurludur, bir yere âcil yetişmeniz gerek; mümkün değil taksi bulamazsınız. Önünüzden vızır vızır boş geçerler, siz el kol hareketiyle helak olursunuz ama sizi görmezler. Lutfedip göreni de şöyle yarım fren bir durup ‘nereye’ diye sorar, sonra cevabınızı yani mesafeyi beğenmeyip gazlar, siz öylece kalırsınız. Cumhuriyet savcısı bir arkadaşım Eminönü’nde taksi durduramayıp polisten yardım istemişti de oradan biliyorum.
Şimdi ben taksici “nereye” diye sorarsa reddedemeyecekleri bir cevap buldum: “Nereye isterseniz” deyip atlıyorum taksiye. Sonra bir şekilde anlaşıyoruz.
Bu konuda herkesin bir derdi var biliyorum. Taksi meselesini İstanbul’un trafik çözüm ortağına döndürmek mümkün aslında. Bunun için kafa yoran birine rastladım, çok da mantıklı. Merak edenlere detaylarıyla açıklarım ama kısaca şöyle düşünelim;
Devlet, bütün taksi ruhsatlarını tazminatını verip iptal ediyor. Sonra daha çok sayıda taksiyi, yeni araç ve muhtelif sınavlarla seçilen gerçek taksi hizmeti verecek insanlarla servise alıyor. Taksi ücreti şimdikinin üçte birine düşüyor (yine ve daha çok kazanıyor). Bu durumda siz bir yere taksiyle mi gidersiniz, kendi arabanızla mı? Sizce hangisi daha konforlu? İstanbul trafiğinden anında kendisini çekecek özel araç sayısını düşünebiliyor musunuz? Denemesi bedava değil ama denemeye değer.
Son günler
İstanbul’da yaşayanlar için erguvan ve lalelerin ziyaret edilmesi için sayılı günler kaldı. Giderse 11 ay beklemek gerekiyor.
Çingene
Dün bahar bayramı idi. Yani bayramların er tabiîisi! Papatya, gelincik ve bülbül âlemi içinde, hayattan bir günün acılarını unutmak için, bütün şehir halkının şen bir kafile hâlinde döküldükleri yeşil istikâmetleri takip ederek Kağıthane Deresi’ne indim. Bu mahzun ve karanlık vadide baharı görmek hayâliyle, tozlu ve dolaşık yollar üzerindesaatlerce taban tepmiş ve ten dökmüş olanların –her sene olduğu gibi- bu sene de kendi safvetlerine acı acı gülümsediklerinden şüphe etmiyorum.
Benim Kağıthane’de aramaya gittiğim ne kuş, ne de çiçek idi; sırf çingene görmek ve zurna dinlemek iştiyâkıyla, şu sonu gelmez bir akşam alacalığının kederine müstağrak olan iki dağ arasına gittim. Çingene insanın tabiata en yakın kalan güzel bir cinsidir. Zannedilir ki, bu tunç yüzlü ve fağfur dişli kır sâkinleri, beşeri şekle istihale etmiş bir takım neşeli yeşil ağaçlardır. Çingene bizzat bahardır. (...)
Heyhat! Dün Kağıthâne Deresi’ne aksisedaya hâkim, yalnız bozuk fonograf sesleri idi.
Ahmet Haşim- İkdam
7 Mayıs 1928