Hayatımız bir anlamda sorular ve cevapların da bir toplamı. Bizim sorduğumuz veya bize sorulan sualler kadar, bizim cevapladığımız veya bize cevaplanan sualler de var. Biliyoruz ki cevapların olduğu yerde her zaman fazladan bir soru daha vardır, yani sorular cevaplardan daha fazladır.
Bir süre önce genç bir akademisyen kardeşimin kitaplarım hakkında yaptığı tezi için onun bazı sorularını da cevaplamaya çalışmıştım. Hiç yeri gelmemişken arz ediyorum:
“1.Çocukları tıpkı bir çocukmuşçasına bu kadar iyi anlamak ve onların anne baba veya yetişkinlerle olan iç konuşmalarını nasıl onlardan biri gibi yapabiliyorsunuz?
Basit bir cevabı var; Çocuktum ve bunu unutmadım. Belki hâlâ daha…
2. Eserlerinizde baba figürü genelde uzaklarda ve özlem duygusu içermekte hatta bazılarında babaya kırgınlık ağır basmakta bunun nedeni nedir?
Öyle mi? Farkında değilim, ama zaten baba biraz bu değil midir? Anne hep daha yakındır görünüşte. Ama bilmem, bütün anneler ya da babalar aynı mesafede mi çocuğa? Hayır değil, hiç değil.
3. Çalışmam gereği değerler eğitimi açısından incelediğimde en sık “barış ve huzurdan yana olma değeri” ne ait örnekler tespit ettik. Savaşlar ve mülteci sorunlarına değinmek ve bunu çocukların yaralanmayacağı bir üsluba indirgemek zor olmadı mı?.
Şey, dünya ağır acılı ve çok çatapatlı. Bırakın da birazcık huzur, barış isteyelim, bu hepimizin hakkı. Aklımız ve varlığımız bu kadar savaşla, yıkımla, kıyımla aşağılanmayı hak etmiyor. Doğduğumdan beri kriz/savaş haberi dinlemediğim bir gün bile yok.
Çocuklara bu dünyayı anlatmak… Hem gerekli, hem can sıkıcı bir iş. Yapabiliyorsam âlâ, yapamıyorsam fena.
4 Masallarda birçok hayvana yer verilirken (kirpi, kaplan, köstebek, sıklıkla) gayet sevimli bir hayvan olan ve çoğu masalda kullanılan pandaya yer vermemişsiniz genelde kahramanlar hep sıra dışı özelliklere sahip, sizi faklı kılan bence bu. Ama sizin en önem verdiğiniz kısım hangisi? Konu mu, Karakter seçimi mi?
Panda benim hayatıma epey geç giren bir hayvan. Biz pandayı geç keşfettik diyelim. Bu yüzden bilinçaltımda panda yok ve bir hayvan karakteri düşünürken panda ilk sıralarda asla olmuyor. Biz düz ayı ile büyüdük efendim. O da “uzaktan merhaba ey ayı kardeş” şeklinde bir tanışıklık. Şimdi bir buz parçasının üstünde çaresizce duran kutup ayısını bile, komşumuz gibi hissetsek de çok uzak.
Hayvanlar zaten sıradışıdır, ama ben onları ekstra sıradışılaştırıyorum evet. Aslolan konu sanıyorum. Mesela ormandaki menekşeye bir tilki masal anlatır. Bu hayvan pekâlâ başka bir hayvan da olabilirdi. Diğer taraftan hangi hayvan olsa benzer bir etki yapardı, çünkü burada aslolan bir menekşeye bir hayvan tarafından masal anlatılması. Romantik tilki ne kadar romantik olsa da masalın sonunda tavuklar üzerinden kendi doğasına döner. Uçan Eşek’in kanatları sökülür, öğretmenlik yapmak isteyen öküz başarısız olarak kendi varoluşuna döner, Vejetaryen Aslan ormanda hayvanların birbirini yemesini yasaklar, köpek kasaplık yapmak isterken dükkândaki her şeyi yiyerek iflas eder vs. Konu sağlamsa karakter konuya adapte edilir, tersi daha zor sanki. Başkahraman baş karakter değildir, aslolan olaydır, masaldır ve her masal kendi kahramanlarını sessizce doğurur.
5 Birçok toplumsal ve dini değere doğrudan yer verilirken vatanseverlik değerine daha az yer verilmiş. Yani bu bakımdan daha evrensel bir tema seçimi göze çarpıyor. Ancak Savaşlarla ilgili bölümlerde genelde Amerika kötücülüğü var. Batıyı ve Amerika’yı açıkça katil olarak nitelendirdiğiniz bölümler var. Kitap yazarken evrensel kaygılarınız yok mu?”
Bu soru bana bazı açılardan tuhaf geldi. Mesela yazdıklarımda pırasaya, kerpetene ve terazilere ve merdiven ile şubat ayına ve peçeteye ve Çamlıca’ya da çok az yer verdim veya hiç vermedim. Yani yazmadığım daha çoktur ve bunlardan sorgulanmalı mıyım? Niçin? Diğer taraftan yazdıklarınızın, yaşadıklarınızın ana zemini zaten hep vatandır. Bir vatanımız olmasa, zaten muhtemelen bir çok şeyden de bahsetmenin anlamı epey azalır ve bir çok şey yine vatansızlık sebebiyle tatsızlaşırdı. Ama şükür, bir vatanımız var ve çok güzel, birbirimize cehennem etmek için elbirliğiyle uğraşsak da.
Kitap yazarken evrensel kaygılar… Fiyakalı bir kelime zinciri. Ama maalesef evrensel bir şeyden bahsetmeyi doğru bulmuyorum. Trilyon tane bizimki gibi galaksiyi içinde barındıran evren hakkında sanırım evrensel anlamlı tek şey yazılabilir: Bilmiyorum! Olsa olsa ‘küresel’ bir şeyler yazabiliriz ki o da çok çok iddialı bir şey olur.
Şu Amerika ve Batı meselesi…Epey önceden bir şair arkadaşım yazmıştı: “ Amerika’yla işim yok aslında/ Onun benimle işi olmasa”
Kısa ömrümde Made in USA veya Batı menşe’li sayısız katliam gördüm ve hâlâ daha görüyorum. Bırakın katile katil diyebilelim. Bütün silahlara ve medya işleyişine hâkim olmak kimseyi centilmen ve adalet savaşçısı yapmaz. Çocuklara yalan söylemeyi bırakalım, sonra çok acı çekiyorlar.
Kitap yazarken kişisel kaygılarım var ve ama o kişisel şeyler benim evrenim.
Adalet, iyilik, güzellik ve doğrular. Değerli olan bu ve karşıt kavramlar etrafındaki tutumumuz. Doğru tarafta yer alabiliyor muyuz, yoksa bilincimiz artık siyah mı? Temel mesele bu. Ama başkaları derse ki bu değil, güler geçerim. Herkesin evreni kendine, değil mi ama.”
Söyleşi bu cümlelerle bitti ama dünyanın her tarafında milyarlarca soru sorulmaya her gün devam ediyor. Artık kimsenin kimseye soru sormadığı bir zamana gelmemiz mümkün olmadığına göre soru ve cevapları birbirine ekleyerek yaşamayı sürdüreceğiz. Nereye kadar? Oraya kadar. Orası neresi? Orası orası. Orada orası yoksa? Bunu orada konuşalım.