Çocukların herhalde okuldan daha çok sevdiği tatil, dün okulların şak diye açılmasıyla bitiverdi. Neyse ki içleri rahat, çünkü cumartesi pazar günü tatil yeniden gelecek.
Rakamlar müthiş.
Yaklaşık 18 milyon zorunlu öğrenci ve 1.2 milyon öğretmen. Nereden baksanız devasa bir ordu bu. Finlandiya modeli deniliyor, nedir Finlandiya, devede kulak. Verin bizim bir lise müdürüne, idare etsin Finlandiya eğitim sistemini.
Daha bu yapının okulları, derslikleri, araç gereçleri var.
Eğitim şart diyoruz, eğitim önemli diyoruz ve hem kamu, hem özel olarak eğitim için her yıl korkunç bütçeler harcıyoruz. Ama toplam sonuçlara baktığımızda ışıltılı şeyler yok.
Okullar açılacak ya, onbeş gün öncesinden başlayarak konuştuğumuz şeylere bakalım; Servis ücretleri, güvenlik, kırtasiye çeşitleri, uyuşturucu satıcıları, atanamayan öğretmenler, özel okulların fiyatı epey yüksek ders kitapları vs.
Nasıl? Harika.
Ama ne bekleniyordu ki yani? Eğitime endüstriyel bakışın bundan daha ileri konuşabilmesi o kadar da kolay değil. İçerik tartışmaları, çocuk/okul/ebeveyn ilişkilerinin zemini, eğitim ve birey kalitesi, yüksek zekânın korunması filan…Bunlar elbette bahs-i diğer.
Evet, okullu olduk ve sıraları doldurduk. Eğitim sisteminin bürokratik dizgesi içinde kağıt üzerinde mükemmel tüzükler, talimatlar, yönergeler, faaliyetler var. Sistemin işlemesi için bütün bu sayılan aşamaların formel gereklilikleri kuşkunuz olmasın ‘mükemmelen’ yapılıyor ve istatiksel olarak raporlanıyordur da. Peki eğitimde anlam ve içselleştirme nerede yeşeriyor, ortada bir başarı varsa bunu nerede aramalıyız diye soruyorsanız hemen söyleyelim: Bu dediğiniz şey sınırlı biçimde sadece fedakâr öğretmenle pırıltılı istidata sahip talebe arasında bulunuyor.
Zorunlu eğitim sorunlu eğitimdir.
Okumak istemeyen, okulda mutsuz olan çocukları, gençleri okulda zorla tutmak bana oldukça tuhaf geliyor. Bu zorunluluk, hem çocuğu mutsuz ediyor, hem öğretmeni, hem de gerçekten okumak isteyeni. Alternatif bakış bu durumu görebilmeli. Sevdiği bir sanat, spor ya da mesleğe atılsa belki de üç yıl içinde iyi bir noktaya gelip mutlu olacak bir genci, elbirliğiyle ve zorla ne yapıyoruz? Herkes düşünüp bulabilir ne yaptığımızı.
Düşünmeyi öğretebilsek yeterdi çocuklara. O öğretilmeye çalışılan çöpleri kendileri hızla ayıklayabilirlerdi hiç olmazsa. Bari iyi bir kitap okuru yapabilsek değil mi? Değil galiba ve e haydi o zaman nurlu ufuklara doğru yol alalım bakalım. Arş ileri!
Adalet
Sadece sana da lâzım olacağı için değil, o olmazsa zaten senin varlığın da olmayacağı veya anlamsız olacağı için adaleti ıskalama! Hangi bireysel veya toplumsal olay, adalet değil de başka hesaplar üzerinden çözümlenirse, problem sadece ertelenmiş ve büyütülmüş olur.
Yapma!
Asık surat merhaba!
Bazı okullarda hâlâ görülebiliyor. Ceberrut ve akşamdan kalma bir suratla okulun idareci veya görevli koltuğunda oturuyor. Selamı almıyor, başını çevirip bakmıyor, görmeye kimsenin meraklı olmadığı asık suratını bir mimikle olsun değiştirmiyor…Sanki kadının veya adamın evine davetsiz girmişsiniz gibi bir havalar.
Neden? Hasta mısınız kuzum, bas istifanı git nerede mutlu olacaksan ol. Atanamayan öğretmenler bilse duman ederler seni ya, neyse.
Bu ve benzeri bürokratları yeni döneme uyandıracak bir mekanizma âcilen kurulmalı.