15 Temmuz’un yıldönümü geldi.
Bunu her yerdeki afişlerden, yahut bazı gazetelerin tepesine 15 Temmuz’la ilişkilendirilerek yerleştirilen bayağı tatil reklamlarından anlamadık.
15 Temmuz’u, o gece kaybettiğimiz ve hiç unutamadığımız kimi dostlarımızın, kimi çocukların, kimi “er kişilerin” giderken bıraktıkları ölümsüz izlerden hatırladık hep.
Sokaklarda namlusu halka patlayan tanklar, gökyüzünden millete ölüm yağdıran savaş uçakları… İBB önünde, Şehitler Köprüsü’nde, kimi kışlaların kapısında, kimi kurumların içinde, bazı meydanlarda, bazı yollarda… O geceyi, o şehit edilen canları unutmak ne mümkün.
Bir halk daha ne yapabilir?
Sokağa indi ve çıplak elleriyle bir darbeyi durdurdu. Yüzlerce şehidi, binlerce gazisi ile. Daha ne yapsın bu halk?
Bu dünya tarihinde benzeri az görülen ruhun içeriğini folklorik bir gösteri havasına indirgemek biraz zavallı, biraz da şuursuz bir uğraş.
15 Temmuz’dan alınacak veya alınmış bir ders varsa, o, bir cümbüş havasıyla cuş-u hurûşa gelip bir festival görüntüsü içinde kaybolmak değildir, buradan bir adaletsizlik ya da siyasal güç devşirme çabası hiç değildir.
Bir zafer vardır ve elbette ‘kutlama’ yapılacaktır.
Ama o derin acıyı, vakarı, tarihin derinliklerine uzayıp giden şehitler kervanını es geçmeden.
Allah büyüktür ve Millet ayaktadır.
Tartışmalı 15 Temmuz Şehitler Köprüsü davası
(15 Temmuz Şehitler Köprüsü davasının karar duruşmasını izlemek üzere Silivri’ye gittiğimde orada çok sayıda dostla karşılaştım. Bunlardan birisi de ortak dostumuz Erol Olçok’un çalışma arkadaşı Tezcan Denizmen Beyefendi idi. Bu davayla ilgili bütün duruşmaları (53 celse)başından sonuna kadar titizlikle izleyen belki de tek isim! Kendisinden karar duruşması dâhil izlenimlerini yazmasını istedim, sağolsun kırmadı ve yazdı. Bu değerli yorumu ilginize sunuyorum.)
“15 Temmuz Hain Darbe Girişiminin en önemli davalarından olan 15 Temmuz Şehitler Köprüsü davasında karar açıklandı.
143 sanığın yargılandığı davada 72 kişi, başta anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüsten olmak üzere 34 kişiyi öldürmek ve 318 kişiyi yaralamaktan ceza aldılar. 27 sanık çeşitli hapis cezalarına mahkum olurken 44 sanığın ise beraatlerine karar verildi.
25. Ağır Ceza Mahkemesinin İstanbul Silivri Ceza İnfaz Kurumlarının karşısında bulunan duruşma salonunda yapılan yargılama, 9 Ekim 2017’de başlamıştı. 12 Temmuz 2018’de 53 celse sonucunda nihayete erdi.
Davada 424 müşteki bulunmakta.
Bu dava başladığı günden beri sürekli olarak çeşitli sebeplerle gündeme geldi. Gündeme getirenlerin büyük çoğunluğu, sanık olan Hava Harp Okulu öğrencilerini kastederek “öğrencilerin ne suçu var, öğrenciden darbeci olmaz” laflarıyla kamuoyu oluşturmaya gayret ettiler. Hiç birinin zahmet edip de iddianameyi okuduğunu zannetmiyorum. Eğer çok konuşacaklarına en azından suçlamalar neymiş diye baksalar, ya da duruşma salonuna bir sefer gelme zahmetine katlansalardı bu kişilerin tutukluluk sebebinin harp okulu öğrencisi olmak olmadığını anlayabilirlerdi.
Bunlar 34 kişiyi şehit etmek ve 318 kişiyi yaralamaktan yargılandılar.
Özellikle harp okulu öğrencilerinin tüm duruşmalar sırasındaki kafa tutar tutumları ve ukalaca adeta alay eder şekilde ifadeler vermeleri şehit yakınlarını ve gazileri epeyce üzdü. Hiç bir pişmanlık göstermediler ve bazıları mahkeme heyetini dahi tehdit edecek noktaya kadar getirdiler fütursuzluklarını.
Kamera görüntüleriyle ve ifadelerle halkın üzerine ateş açan başta Ahmet Taştan olmak üzere bazı sanıklar utanmadan, sıkılmadan kendi masumiyetlerini iddia ederek Emniyet Teşkilatını suçladılar. Halkın kendi üzerlerine ateş açtığını ve kendilerini savunduklarını iddia ettiler. Asıl mağdur biziz dediler. Hesap soracağız diyenler dahi oldu.
Buna mukabil, gaziler ve şehit yakınları olabildiğince bunlara katlanmak zorunda kaldı.
Mahkeme heyetinin işi oldukça zordu, bir taraftan sanıkların hiç bir suçlamayı kabul etmemeleri ve kendi masumiyetlerini iddia ederek ilk ifadelerini reddetmeleri, diğer yandan 34 şehit 318 gazi ve yaralı bir millet.
Kendi imkanlarıyla açtıkları okullarda okuttukları, vatana hizmet etsin diye askere gönderdikleri, vatanın milletin bekçisi olması gerekirken kendi üzerlerine tüfekleriyle, tanklarıyla ateş eden mankurtlaşmış sanıkları duruşmalar boyu dinlemek zorunda kalmak kahretti hepimizi.
Buna rağmen, mahkeme heyeti, aşırı titiz davranarak tüm sanıklara istedikleri kadar savunma yapma imkanı tanıdı.
Tüm sanık avukatlarının taleplerini yerine getirdi.
Aşırı ve gereksiz bir titizlikti bu kanaatimce.
Sonuçta 12 Temmuz’da karar açıklandı ve 72 sanık ağırlaştırılmış müeebbet hapis cezasına mahkum edildi. 44 sanık beraat etti. Savcılık mütalaasında sadece 5 sanık için beraat istemişken, 39 kişinin daha beraat ettirilmesi adaletin yerine gelmediği duygusu oluşturdu vicdanlarda.
Özellikle dostum, arkadaşım Şehit Erol Olçok ve oğlu Abdullah Tayyip’in şehit edildiği saatte köprü üzerinde bulunan sanıklardan 31’inin beraat ettirilmesi vicdanlarımızı kanattı.
Onlar mahkemeden beraat alsalar dahi vicdanlarda mahkum oldular. Eğer biraz vicdanları varsa bununla nasıl yaşayacaklar merak ediyorum doğrusu.
En büyük hesap makamında da hesaplaşacağız inşaallah.”
Tezcan Denizmen