Şehir, şehirler, şehirlerimiz, şehirliler.
Yerel seçimlere günler kala şehir kelimesi etrafında epey hareketlilik yaşandığını söyleyebiliriz. Ama şehirlerimizin hâli ortada. İstanbul’dan başlayıp taklit yoluyla bütün Anadolu’yu istila eden zevksizliğin, heyula/ucube beton çelik yığınlarının, kafe dizaynından işletme isimlerine kadar bir yığın acayibe ve garaibe.
Şehirler artık kendi kültürü ile bir ‘yabancıyı’ absorve etmiyor, edemiyor. Çünkü artık şehirlerin kendisi bir yabancıya dönüşmüş durumda.
Şehrin coğrafi konumuyla bütünleşerek şehir silüetini oluşturan klasik anıtsal yapılarından, tipik mahalleler, sokaklar ve o şehre nefes aldıran, kimliğini veren her şey... Başkalaştı, eridi, uçtu.
Ve bir şehrin kimliğinin oluşmasında şehirli şahsiyetler. Şahsiyetler.
Şehirlerin şahsiyeti biraz. O şehirdeki bazı şahsiyetler. Şehre değişik renkler, tınılar veren hemşehriler.
Geçenlerde Bursa’ya yolum düştü.
Mâlum Bursa mahvedilen ovası yanında özellikle şehrin göbeğine dikilen aşırı çirkin bloklarla gündemde.
Osmanlı’nın ilk başkentini tıpkı İstanbul gibi mücevher hassasiyetiyle korumak gerekirken biz ne yaptık? İstanbul’a ne yaptıksa maalesef onu yaptık.
Ama işte Bursa’yı bu ziyaretimde içimi açan bir şeyle karşılaştım: Bir kitapla. Bir kitapta ne var diyeceksiniz? Bursa var!
Portreler- Bursa’nın 8 Güzel Adamı ismini taşıyan harika kitap Bursa’daki sekiz değerli şahsiyeti anlatıyor. Ama bu çalışmayı daha da değerli kılan şey kitabı oluşturan imzalar. 7 öğrencinin yaptığı bu çalışma sanıyorum kendi alanında bir ilk.
Yani düşünebiliyor musunuz, bir şehirde yaşayan yedi öğrenci bir araya geliyor ve şehirlerinde yaşayan sekiz edebiyat/kültür insanı hakkında birer çalışma yapıyor ve bunu bir kitap hâline getirerek yayınlıyorlar.
Kitapta hakkında çalışma yapılan Bursa’lı eşhas şunlar:
Ali Ulvi Saykal, M. Safiyyüddin Erhan, Süleyman Uludağ, Mustafa Kara, Metin Önal Mengüşoğlu, ihsan Deniz, Halil Çay.
Her biri kendi alanında birer kıymet olan bu isimlerle ilgili çalışmaları yapan kıymetli gençlerimizin isimleri ise şöyle:
Büşra Kartal, Elif Çağlayan, Nurcan Çay, Didem Erim, Sevcan Altuntop, Zeynep Balcı, Meryem Gören.
Büşra Kartalın editörlüğünde yapılan bu çalışmadan tadımlık pasajları iktibas ediyorum:
(Meryem Gören- Prof. Mustafa Kara için:)
(…) Yüzüne bakınca bir sükûnet karşılar sizi. Karadeniz’in dalgaları gibi kuvvetli kederler de, Uludağ’ın bembeyaz kar taneleri gibi sevinçler de gönlünde bir olmuştur onun.
“Hüznüyle olma mahzun şâdıra etme gurur
Bu dünya zıll-i hayâldir ne gam bâki ne sürur”
beyti fakültedeki odasında asılı bir hat levhası değildir yalnızca. Denilebilir ki Mustafa Kara yetmişe yakın yaşıyla bu beytin şerhidir. (…)
(Elif Çağlayan- Metin Önal Mengüşoğlu için:)
(…) Fakülteden nihayet mezun olunca diplomasını da yırtmış atmış. Daha sonra Bursa’ya yerleşmiş, ticaretle meşgul olmuş. Hâlen Bursa’da Mustafa Kara hocamızın tabiriyle kendi tekkesinde İbrahim Paşa Kültü Merkezi’nde işlerini yürütmektedir.
Göbek bağıyla bağlı olduğu Harput’tan çok şey almıştır Mengüşoğlu. En başta hüznünü almıştır oranın. Ali’nin yaşadığı hüznü almıştır mesela. Onun hüznüne, trajedisine, aşına ortak olmuştur. Onunla büyümüştür, acısı onunla başlamıştır. Kimdir Ali? Ailesini Dersim katliamında kaybeden, Harput’a sığınan bir çocuk. (…)
(Büşra Kartal- Ali Ulvi Saykal için:)
(…) Kuşları dinleyen dingin bir su gibi bakıyor gözleri. Dağların ve ağaçların kucakladığı göğün altında bir göl ya da bir deniz. Hüznün ince perdesi ardından gülümseyen bir yüz.
Bembeyaz saçları ve sakalı, ince, uzun, zarif yüzünü aydınlatıyor. Sesine serçelerin ötüşü karışıyor gibi sanki. Samimi sohbeti dinleyenleri de mütebessim kılıyor. Yüzüne bakınca Yitik Cennet’in bir garibi, sesini duyunca bir Üsküp muhaciri olduğunu hemen anlarsınız. Bursa’da bir dost kapısı, Ali Ulvi Saykal. (…)
(Sevcan Altuntop-İhsan Deniz için:)
(…) Kitapların arasında kendi kitaplarıyla, kederiyle yalnız kalıp yüreğindeki yükü paylaştı. Aşk işiydi kitapların arasında olmak onun için. Eski kitap gibiydi esasında, kendisi de bunun için kitapların arasında. (…)
Hayatı boyunca çalışıp çabaladı ve olmayan şeylere kader dedi boyun eğdi. Yalnız kaldığında kendini kedere teslim etti. Sevdiği her şeye “sevgilim benim” demiştir. En büyük sevgililerinden biridir şiir. (…)
Yer darlığı sebebiyle ne yazık ki daha fazla iktibas yapamadığım için üzüldüğüm bu çalışma itiraf edeyim ki benim için, en az profesyonel biyografi çalışmaları kadar değerli. Çünkü burada akademik veya profesyonel bir ilgi değil, kendi yaşadığı zamanda, yaşadığı şehrin değerli şahsiyetlerine eğilmiş bir zihin, değerli bir tecessüs ve sevgi var.
Esasen bu çalışmada da kitaba konu olan Bursa’nın değerli şahsiyetleriyle ilgili epey bilgi ve fotoğraf var.
Bursa Akademi’den çıkan çalışmanın arkasında değerli dostum şair Mustafa Bâki Efe efekti sezsem de, Bursa’dan içim biraz çiçeklenmiş olarak dönüyorum. Yedi genç yazar arkadaşımızı ve editör Büşra Kartal’ı kutlarım.
Darısı her şehrimizin başına.