Uygun olduğunu düşündüğü spor ayakkabılarını giymiş nefes nefese koşuyordu.
Bir karınca sordu ona: “Böyle nereye koşuyorsun?”
“Mutluluğa” dedi kadın. “Mutluluğumun peşinden koşuyorum.”
“Ne zamandan beri koşuyorsun?” diye yeniden sordu karınca.
“Hep.”
“Peki mutluluğu hiç yakalayamıyor musunuz yoksa sık sık elinizden mi kaçırıyorsunuz?”
“Kafamı karıştırma!” dedi kadın, “ayrıca yolumdan da çekil artık.”
“Peki” dedi karınca. “Nasıl istersen.”
Karıncanın sorduğu soruyu ya da kadının verdiği cevapları değişik biçim ve açılarda çoğaltmak elbette mümkün. Ama şöyle bir şey de yok mu? Sakın mutsuzluğumuzun ana sebeplerinden birisi de mutluluk peşinde hiç durmadan koşmak olmasın!
Tamam hız ve haz çağındayız ve hazzı yakalamak için hızlanmanın şart olduğunu düşünüyoruz ama bu ne kadar doğru?
***
Sarı Yelekliler de Fransa’da dört haftadır koşuyor. Ama onlarla birlikte polis ve jandarma da koşuyor. Neyin peşindeler, mutluluğun mu? Ve kuşkunuz olmasın Macron da koşuyor, Trump da.
Yemen’i bombalarla boğanlar nereye koşuyor sizce?
Mısır nereye koşuyor, İsrail nereye koşuyor?
Sınav sabahı kafasında tuhaf düşüncelerle uyanan ve telaşla hazırlanıp otobüs durağına hazırlanan genç.
Uçağa doğru ilerlerken, bunun, hayatının acaba son yolculuğu mu olduğunu düşünmeden edemeyen iş adamı.
Annesinin elinden tutmuş ezaneye girerken gözü tartıya takılan ve içinde birden tartılma isteği duyan bir çocuk.
Lacilerini çekip esnaf ziyaretine hazırlanan yerel yönetici adayı.
Kulağı tekerlerin raylarda çıkardığı sese alışmış makinist.
Şafak sökmeden denizleri kolaçan eden balıkçı.
Herkes bir yerlere koşuyor işte. Kiminin karşısına bir karınca çıkıp soruyor bazan, kimine kimse bir şey sormuyor.
Peki. Koşmak isteyenler koşsun bakalım.
“Oue vadis” yanında “eyne’l mefer” sorusunu da düşünerek. Mümkünse tabii.
İnsan ve Hak
Dün, Dünya İnsan Hakları Günü kutlandı. Nasıl kutlandı?
Yemen’deki çocukların o siyah/çaresiz ve annelerinin kahrolmuş gözlerine baka baka.
Doğu Türkistan’daki, Myanmar’daki, Suriye’deki çığlıklara baka baka.
Dünya sisteminin çıkarıp önüne koymadığı külaha bakmaya bakmaya.
İnsan ve hak kelimeleri iki sıradan kelime değil; ama işte nihayetinde yılda bir defa bir günün içine koyup çok sayıda cümle ve istatistik veri ile bahsetmenin de hiçbir sakıncası yok.
Peki. Kutlu olsun bakalım.
Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi tarafından gerçekleştirilen ve gelenekselleşen edebiyat festivalinin 10.su dün başladı ve 15 Aralık’a kadar sürecek…
Konuşmak/Susmak
Her konuda sözü olanları bilirsiniz. Uzmandırlar, her şeyde! Bugün futbol, yarın savunma sanayii, öbür gün etik, öbür gün edebiyat, gelecek ay ekonomi konuşabilirler.
Kimi ilgilendirir? Kimseyi. Belki konuşanın kendisini bile ilgilendirmez.
Şöyle bir düşününce her konuda söyleyecek sözümün olmadığını gördüm. Hemen arkasından hangi konuda söyleyecek sözlerim olduğunu sordum kendime. Orada da durum iç açıcı değildi.
Sonra her konuda susup susamayacağımı tarttım. Bu önce mümkünmüş gibi geldiyse de iki saniye sonra bunun imkânsız olduğunu düşünmeye başladım. Zaten ölçemiyordum da her konuda konuşmakla, her konuda susmanın çapını ve ağırlığını.
Sonra siyah zeytinin üzerine biraz Maraş biberi, biraz Halep zeytinyağı, biraz da Antalya limonu. Sonrası iyilik sağlık.