Bilinen ve beklenen bir defa daha oluyor.
Ortadoğu yeniden kanlı savrulmaların anaforunda yükselen günlerin içinden geçiyor.
Suikastlar, meydan okumalar, füze göndermeler, uçak gemisi yönlendirmeleri, cesetler, yangınlar…
Amerika ve bölgeye binlerce kilometre uzaktan gelen, Ortadoğulu olmayan diğer yabancılar!
İnsanoğlunun bitmeyen petrol ve öldürme susuzluğunun güncel temsilcileri!
Uçaklarınızı ve bombalarınızı ve kuklalarınızı da alıp…
Biliyorum lüzumsuz cümleler kurduğumu. Coğrafyanın kader olduğunu, ama kaderin de üzerinde bir kader olduğunu biliyorum.
Ne çok jeopolitik, stratejik ve kritik süreç cümlesi duyduğumu anlatamam. Doğduğumdan beri duyuyorum bazı cümleleri. Doğduğumdan beri Ortadoğudaki bitmeyen kan banyolarının şâhidiyim.
Bu coğrafyada peygamberlerin, bilgelerin sesinden sonra yükselen jet homurtularını, varil bombalarını, çaresiz çığlıkları izlemek iyi bir şey değil.
Dünya böyle dönse de Malatyalı bir arkadaşımın dediği gibi “ben bundan hiç hoşlaşmim.”
Cuma geceniz mübarek olsun
(…) Diyeceğim, Cuma geceleri, Müslüman haftası biterken, bitip deçhaftanınzenzönemli gününe dönerken, bunun müslüman hânelerde hissedilmesini sağlayan düzenlemelere sahneydi. Cuma namazı modern insanın dünyasında, mesai ve toplantı aralığına sıkışmış olmasına rağmen, işleri aksatan bir uyumsuz olarak görülüyorsa, bunun sebeplerinden biri de onu gecesinden itibaren savunmayı terk edişimiz. Cuma namazının vaktini, yani ı onbeş dakikalık aralığı kurtarmakla Cuma gününü kurtarmış olmayız. Cuma namazına gitmeyi mümkün kılan gerekli mesai düzenlemelerini yapmak gerekir ama yetmez. Önemli olan, kanunî düzenlemelerin alakadar olmadıkları ama Müslüman hayatının, hanesinin, sokağının ürettiği savunma sanatlarını korumaktır. Cuma gününü savunmayı veya ihya etmeyi Cuma namazının o kısacık vaktine teslim etmek yerine, onu gecesinden, salâsından, seremonisinden, çocuğundan başlayarak karşılamak gerekir. Evin içinde mayalanmayan bir İslam’ı, meydanlarda, camilerde görmeyi beklemek beyhudedir. (…) Ahmet Murat- Kuşlarla Sohbetin Şartları- Ketebe yay.
Yeni bir müze
Otomobil yedek parçası ve el aletleri üreten Kanca firması, kurulacak ilginç bir müzenin de atölye çalışmalarına ev sahipliği yapıyor. Antika uzmanı ve koleksiyoner Hacı Bayram Çiçek nezaretinde yürütülen bu çalışmada şimdiye kadar Roma, Selçuk ve Osmanlı dönemine ait el aletleri başlığında 2500 parça toplandı. Laboratuvar çalışmalarının devam ettiği bu süreçte el aletlerinin tasnifi, envanteri ve bakımı yapılıyor.
El aletlerine bakarken bunların bir kısmının kullanımına şâhit olduğum yılları hatırladım. Hatta babamın kuyumcu atölyesinde bazı aletleri kullandığımı hatırlıyorum. Ne var ki 80’lerden sonra her şey gibi el aletleri de hızlı bir değişim ve kaçınılmaz olarak bir kayıp yaşadı.
Şimdi bir çok şeyi parmaklarımızla yaptığımıza bakmayın. Eskiden elle, kolla, ayakla, hatta bazan gövdemizi de karıştırarak yapardık bazı gündelik işleri. Nerden nereye.
Cumhuriyetin 100. Yılında açılması planlanan müze, el aletleri konusunda bir ihtisas müzesi olarak, ülkemizde bir ilk olacak. İş adamı Alper Kanca’yı bu ilginç çalışmaya verdiği destek için kutlarız.
‘Hiç’ sergisi bugün açılıyor
Hat ve tezhip sanatını birlikte icra eden tek sanatkar Muhammet Mağ “HİÇ” mefhumunu hat ve bezemelerle sanatseverlerin beğenisine sunuyor. 10 eserden oluşan koleksiyonda doğum ile başlayan hayat serüveninin hiçliğe doğru ilerleyişi ve ölümle birlikte yeniden doğuşu yansıtılıyor. Küratörlüğünü Beylerbeyi Sanat Kurucusu Ahmet Cihat Sancar’ın üstlendiği sergi Biriz Sanat Galerisinde 19 Ocak tarihine kadar ziyaretçilere açık olacak.