Öğretmenlerle ilgili en çok kullanılan kalıplardan biridir bu cümle. Her öğrenci bir şekilde bu cümleyi ya kullanır, ya duyar. Durum öğretmenler için de farklı değildir.
Her birimiz kendi kişisel anılar galerisinin okullu yıllarına baktığında orada unuttuğu, unutmadığı ve unutmak istediği bir öğretmenler listesi ve sayısız anı görecektir.
Düpedüz aziz tabiatlı müthiş iyi öğretmenler olduğu gibi, muhtelif arızalarla mâlul; korkulmuş, sinir olunmuş, hatta nefret edilmiş öğretmen tipolojileri de görülecektir bu anılar galerisinde. Öğretmenler de kendi meslek hayatlarında karşısına çıkan binlerce öğrenci için değişik nitelemeler kullanıyor elbet. Onların da unuttukları ve unutamadıkları her karakterde öğrenciler var doğal olarak.
Hâlen görev başında yaklaşık 1milyon ikiyüz bin öğretmen var, gerçekten bir ordu! Atanamayanlar bu hesaba dâhil değil.
Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü, kutlu olsun. Bugün daha dört gün önceki Çocuk Hakları Günü’nde olduğu gibi -samimi veya değil- günle ilgili bol miktarda konuşma dinleyeceksiniz. Sorunlar dile getirilecek, dilekler temenniler sıralanacak ve işte 25 Kasım’da her şey kaldığı yerde durmaya devam edecek.
Kim ister ki öğretmenlerinin şikayet ettiği bir eğitim sistemine sahip olmayı. Kimse istemez. Öğretmen için de istemeyiz, çocuklarımız için de. “Eti senin kemiği benim” dönemleri artık geride kalmışsa da sınıf basıp öğretmen tartaklayan, bıçaklayan, dışarıda saldıran azgın velî ya da öğrenci olaylarını beklemiyorduk doğrusu ama oluyor işte. Demek ki öğretmenler de, aileler de, toplum da pek de iyi yetiştirememiş nesilleri, zorunlu eğitimin olduğu bir ülkede. Doktorlar kadar öğretmenler de değişik saldırıların muhatabı bir meslek grubu artık. Şiddet, pervasızlık, kaba güçle varolma biçimi artık her yerde. Bir çok kurumun kapısında görmeye alıştığımız güvenlik personel ve önlemleri ne yazık ki artık okullarda da lüzumlu bir unsur hâline gelmiş durumda.
Bahsetmek istediğim asıl konu ise bambaşka; Müsaadenizle Öğretmenler Günü Sendromu demek istiyorum buna, zaten dedim bile.
Efendim biliyorsunuz bu özel meslekî günün mümeyyiz vasıflarından biri de öğretmene hediye alınması! Yok, öyle kırlardan toplanmış masum bir çiçek demetinden sözetmiyorum. Bazı velilerin filan günler öncesinden organize olup bu anlamlı günde öğretmeni yerine göre onurlandırmak/kafeslemek/baskılamak/şirinliklere doyamamak burçlarından birinde elinde bazan çok pahalı bir hediyeyle arz-ı endam etmesinden söz ediyorum. Sözümüz eğitim ruhundan dışarı kimi öğretmenlerin de bu beklenti içine girmesinden!
Neler duyuyorum, bugüne özel belirli bir marka üzerinden sipariş veren öğretmenler(!) bile varmış. İstediği hediye gelmeyince beğenmeyip burun kıvıranlar ve almayanlar, gönül koyanlar falan filan.
Efendiler! Gerisini söylemek herhalde zâiddir.
Bir de şey var; Maddi durumu iyi olmadığı için ‘değerli’ bir hediye alamayıp, garip bir baskılama hissedilen bu ortamda hiç de normal olmayan bir ‘eziklik’ duygusu içine giren çocuklar ya da velîler, ya da her ikisi birden.
Bilmem ki ne yapılsa? Mesela her 24 Kasım’da okullara büyük bir pankart mı asmalı: “Bugün öğretmenlere hediye getirmek yasaktır!”
Ya da daha tutarlı olabilir, mesela günün adını şöyle değiştirebiliriz: 24 Kasım Öğretmenlere Hediye Getirme Günü”.
Büyüklerimiz daha iyi bilir tabii. Yine de sormadan geçmeyeyim; Neden bir “Temizlik İşçilerine Hediye Günü”müz veya “Otobüs Şoförlerine Hediye Günü”müz yok? Daha mı önemsiz onların yaptığı iş?
1 milyon ikiyüzbin öğretmen! Bir ordu. Ve bu rakamın yaklaşık 20 katı bir öğrenci nüfusu. Yüzlerce ülkenin nüfusundan daha kalabalık bi topluluk bu. Bu topluluğun ritüelleri, ekonomisi, şusu busu. Ali topu atarken durup düşünüyor biraz. Top kısa süreliğine donuyor havada. İşte o donma anında bir yığın şey düşünüyor insan. Sonra top hareketini sürdürüyor, insan da “ amaan sen de, her şeyi ben mi düşüneceğim” derken top düşüyor.
Öğretmenler Günü kutlu olsun. Selam harflerin, kelimelerin, anlamların peşinde bir ömür boyu öğrenciliğini sürdüren aziz öğretmenlere.
Avrupa’da yeni bir renk
‘Turuncu devrimler’in dumanları bazı ülkelerde hâlâ tüterken, Fransa’da ortaya çıkan ve belirli bir merkezi ya da lideri gözükmeyen Sarı Yelekliler’in ne kadar gündemde kalacağı ve protesto eylemlerinin yalnızca benzin zammına yönelik bir alanla sınırlı kalıp kalmayacağı şimdilik meçhul.
Düşüş hesaplaması
Mimarî estetik seviyede nereden nereye düştüğümüzü hesaplamak için bu fotoğrafa biraz bakmak yeterli olabilir mi?