Bahar geldi ama bambaşka şeyler konuşuyoruz. Her yerde çiçekler patladı, yeryüzü yenileniyor, bir neş’e bütün cephelerde, bir inşirah. Ama bizim gündemimiz çok dar, sığ, kavgacı, nobran… Neden acaba?
Hukuktan murat mevzuat değil adalet olduğu halde, her tekil suç olayında şaha kalkan linç istekleri, hukuk sistemiyle toplum arasında olması gereken dengenin sallandığını mı gösteriyor? Buna bir de sosyal medyadaki harala güreleyi ekleyip oradaki seslere göre serbestiyet/gözaltı uygulamalarını ilave ederseniz durum daha da karışıyor. Neden acaba?
Geçenlerde bir okulda bir cinayet işlendi. Katil bir lise öğrencisi ne yazık ki. Neden acaba?
23 Nisan’da bir öğrencinin Alman vatandaşı olma isteği küçük bir şaşkınlık dalgasına sebep oldu. Neden acaba?
Sorular çoğalabilir.
Ama bazan bireysel, bazan toplumsal tutumların dalga boyutları kimi anlarda atmosferi ince ince zehirleyip hepimizi nefessiz bırakabiliyor.
Zehirlenelim bakalım…
Kiraz çiçeği düşerken Samurayın kalbi
Ankara’da mukîm değerli bir arkadaşım var; Alp Çakaloz.
Zihinsel hiper aktivite içinde geçen bir hayat sürdüğünü düşünüyorum. Çakaloz bir yığın ilgi alanının yanısıra Uzakdoğu ve özellikle Japon kültürünün inceliklerine vâkıf bir arkadaşım.
Geçen akşam bir vesileyle bir tivit zinciri inşâ etti. Bu zincirde Samuray’ların iç dünyasına kadar eğilen ve oradan değerli çıkarımlar yapan Çakaloz, tivit zincirinin sonunda ilginç bir tesbit yaptı, okuyalım:
“Kirazlar çiçek açtıktan sonra kar yağarsa, tek bir kiraz çiçeğinin dalından usulca kopup düştüğünü gören samurayın kalbi titrer.”
Naif ve derin bir ayrıntı.
Bizim ahlakçılarımız mütevazi çocuklardır; çalışma dogmasını bulmuş olsalar da ruhun dinginleştirdiğinden, zihne, böbreklere ve diğer organlara iyi gelip gelmediğinden şüphe duymaktadırlar; Bunu da görevleri düşkünlüklerini affettirmek ve kabul etttirmek olan kapitalistlere doğrultmadan, sefil halkın (in anime vili) üzerinde uygulayarak tecrübe etmek istemekteler.
Ama siz, düzinesi üç kuruş etmeyen filozoflar, uygulamasını efendilerinize önermeye cesaret bir ahlâk adına zırvalamak için ne diye bu kadar kafa patlatıyorsunuz? Bu kadar gurur duyduğunuz sizin o çalışma dogmanızın makaraya alındığını, kepaze olduğunu mu görmek istiyorsunuz? Antik halkların tarihine ve onların filozoflarının, yasa koyucularının yazdıklarına bir bakalım: (…)
Romalılar soylu ve özgürce yapılan sadece iki meslek bilirlerdi: tarım ve askerlik. (…) İhtiyar Brütüs, halkı ayaklandırmak için tiran Targuinus’u duvarcıları ve zanaatkârları özgürçbirer vatandaş yapmakla suçladı özellikle. (…) Paul Lafargue- Tembellik Hakkı- Türkçesi: Mehmet Köle-Zeplin yay.
Çiriş
Bu bitkiyi bazıları çok sever, bazıları hiç sevmez.
Bunun sebebi de pişirilip yenirken alınan lezzetin herkeste aynı etkiyi bırakmamış olmasıdır.
Şu anda dağlardan ovalardan çiriş fışkırıyor. Doğubeyazıt’ta bilimsel araştırmalarını yaparken bu bitkiye rastlayan Sosyolog Mustafa Aksoy hocamız, yazışma grubuna bu fotoğrafı atıp ne olduğunu sorunca şair Şaban Abak anında yapıştırdı cevabı:
“Çiriş bu. Pırasanın atası. Yıkanıp pırasa gibi doğrandıktan sonra güvece (tencereye) konup üstüne bir iki su bardağı kadar taze süt ilave edilerek pişirilir.”
Kısacası, çiriş sevenler uyumasın:)