Yeni Zelanda’daki terör saldırısı ile Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü zamansal olarak çakıştı gibi. Her yıl olduğu gibi bu yıl da Anzaklar gelip Şafak Ayini adı verilen ritüeli gerçekleştirecek.
Bu yıl muhtemelen o ayini yapanlar ve izleyenler farklı bir hassasiyet içinde olacak.
Elli müslümanın şehadetiyle sonuçlanan terör saldırısı için gösterilen küresel tepki grafiğine bakıyorum; Batı başkentlerinden birinde yapılan terör saldırılarına gösterilen diplomatik tepkilerle kıyaslanınca düşük düzeyde. Ama ‘insan’ merkezli bireysel tepkiler hem içten, hem de artık sanki unuttuğumuz duyarlıklar olarak, Yeni Zelanda’da ve dünyanın değişik bölgelerinde sıklıkla görüldü. Başka kültür ya da din mensubu çok sayıda insan bu saldırıya karşı câmilere giderek dayanışma içine girdi.
Bu hafta İstanbul’da yapılması beklenen İslam Ülkeleri Dışişleri Bakanları toplantısından nasıl bir sonuç çıkabilir? İslam ülkelerinin kendi içinde özellikle körfez bölgesinde yaşadıkları kamplaşma ve çatışmalar bu toplantıyı nasıl etkileyecek?
Değişik argüman ve kışkırtmalarla sürekli düşmanlaştırılan İslam, üzerindeki küresel ve çarpık algı perdelerini yırtabilecek mi? Hem sürekli katledilip, hem de itham ve suçlamalara maruz bırakılan değişik coğrafyalardaki Müslümanların güvenlik zeminine yönelik artan tehditler hangi mekanizma ile bertaraf edilecek?
Yoksa ırkçı siyasîye haddini bir yumurta ile bildiren gencin eyleminden öte bir tepki göremeyecek miyiz?
Türkiye ilk andan itibaren olayın tam içinde ve terör saldırısı adına yayınlanan 74 sayfalık manifestoda hedef gösterilen ‘taraf’ bir ülke olarak etkin ve diplomatik bir tutum içine girdi.
Bir daha söylemek isterim ki Dünyada iki kutup varsa bunun birisi Türkiye’dir, ikincisi ise diğerleridir.
Teröristin manifestosu ile yeniden gündeme gelen Ayasofya tartışmaları ise bambaşka yerlere doğru evrilme eğilimine girdi ki oldukça tuhaf.
‘Morarıyor fal taşı.’ Hak muinimiz ola.
Cepheden dönen adam
Bir sosyal medya hesabında aktarılan ve insanın içini sızlatan bir hatıra:
Siyah uçak
“THY siyaha boyanmış bir uçağı Yeni Zelanda’ya gönderse ve uçak oranın semasında 50 tur atıp şehitler için güller dökse ve dönse…”
Bu tiviti attım ve değişik kafaların değişik tepkileriyle karşılaştım. Bu cümledeki sembolik eylemin anlamını anlamaktan vazgeçtim, herhangi bir hayâle dahi tahammül edilememesi bana tuhaf geldi.
Gerçi bunu ilk defa yaşamıyorum ama herkes kendi cehennemine razı olmuş gibi. Biraz düşünsek kafamız acımaz aslında.