Eskiden şöyle bir soru sormuştu bir akıl: “ Bir ağacı saklayacak en iyi yer neresidir?” Ve sonra cevap vermişti: “Bir ormandır.”
Dün ülkemizde eşine az rastlanan bir şey yapıldı: 11 milyon fidan dikimi!
Takdir edersiniz ki bu harika bir şey.
Dünyanın doğusunda, batısında, kuzeyinde ve güneyinde cayır cayır ormanların yandığı ve söndürülemediği bir ortamda böyle bir harekete şâhit olmak güzel. Fikri üreten ve hayata geçiren bütün ilgilileri tebrik ederiz.
Gelelim ağacı saklama meselesine: Girişte zikrettiğimiz cümleden olmak üzere, eğer bir ağacınız var ve onu saklamayı düşünüyorsanız, bir ormana ihtiyacınız var demektir.
Tek tek saklanacak ağaçlardan bir orman oluşturamayacağınız gibi, içinde bir ağacı saklayamayacak kadar ağacınızın olması da bir ormana sahip olduğunuzu göstermeyecektir.
Peki bir teröristi nereye saklayabilirsiniz?
Çok düşünmeye gerek yok; bir terör ormanına.
Bir terörist grubunu ise daha büyük bir terör ormanına, mesela bir iç savaşın içine saklayabilirsiniz.
O halde sorabiliriz: Suriye iç savaşının içine saklanan terör grupları kaç tanedir ve bunları oraya kim saklamıştır?
Bugün cevabı çok bilinen sorularla ilerlediğimizin farkındayım. Ama cevabı asla bilinemeyecek sorularla uğraşmaktan yorulunca, biraz da cevabı iyi bilinen sular dinlenmek istiyor insan.
Dün dikilen 11 milyon fidan… Dile kolay.
Keşke bu faaliyet yılda iki defa yapılsa.
Ağaçlar en sabit dostlarımız arasında değil mi? Çok eski zamanlardan kalma ağaçlar da dâhil olmak üzere,hiç biri bizi ziyarete gelemez, bizim onlara gidip ziyaret etmemizden başka yolu yok bu işin.
Bir ağacın gölgesinde en son ne zaman oturdunuz, bir yağmurdan korunmak için bir ağacın altına en son ne zaman sığındınız?
Ağaç yok ki diyenler olabileceği gibi, zaman yok ki diyenleri de anlarım.
Anlarım ve 11 milyon ağaç diken ellere, zihinlere selam çakarım.
İniş izni
Ses deneme 1-2 santral beni duyuyor musunuz. Ben Selinsu. hava içimden daha açık, aylardan aşkın derin yaşandığı, gündüzünün hemen kapandığı gecelerinin ıssızlaştığı saatler, yitiklerin pistinden kalktık ve şimdi bitiklerin pistine iniş izni istiyoruz. Tam olarak uçağımın neye ihtiyacı var bilmiyorum. Belki bir demek papatyayadır. Ama bir müddet kalkış yapmayacağını bildirmekte fayda var. Nasılsın sorusuna iyiyim cevabı vermeye devam hadi ben kaçtım
-Kaçma Allah’ın emriyle git Selinsu.
Kahvenin ortasına düşen
(…)
Etrafı ve insanları seyrede seyrede geldim Çengelköy’e. Çengelköy’e vapurla girmeyi çok severim. Üsküdar’a girişten farklı. Tam olarak anlatamam bu hissi ama bu farklılığı yaşıyorum. Neyse uzatmayayım. Bizim ev de zaten Çengelköy’ün üst tarafında. Hemen eve çıkmadım. Çünkü biz akşamları toplanıp rahatlamak, yorgunluğumuzu gidermek için güzel, havadar bir yerde, genellikle de burda oyun oynarız böyle. Her zaman değil ama haftanın üç dört günü böyle küçük kaçamaklar yaparız. O gün de öyle yaptık. Mehmet Rauf, Salih ve ben haberleşip buluştuk. Biraz da birşeyler atıştırdık kahveye gelmeden önce. Yediklerimiz sigara çay altı olsun diye. Ee tabi akşam eve gideceğiz, hanımlar yemek yapmıştır. Karnımızı şişirmiyoruz. Yer kalmalı o güzel yemekler için de. Yoksa hanımlar üzülür di mi? Neyse oturduk açık havaya. Rahatça sigara içebilmek için dışarda oturmayı tercih ediyoruz. Gerçi Rauf içmez ama olsun o da laf etmez sigaramıza. Bazen sizi Tayyib’e şikayet edeceğim gibi şeyler der de, öylesine takılıyordur işte. Neyse biz okeyi ve çayı söyledik. Taşlar gelince de başladık heyecanla okey taşlarını dizmeye. Yaman oyuncularız dördümüz de. En yamanımız da Salih. Çift okey atmışlığı bile vardır yani. Biz böyle hararetli hararetli oynarken baktım Tahir Hoca da kendi arkadaş grubuyla sakin sakin takılıyor. Onları masa bizimkine göre daha sessiz olur. E ne de olsa okumuş yazmış insanlar. (…) Mustafa Nezihi Pesen- Benden Önce Ölme- Ketebe Yay./öykü