Dün arkadaşla seyahat hâlindeydik ve havadan sudan konuşuyorduk.
Bir ara yollardaki çok sayıda kamyonu göstererek şöyle dedi arkadaş: “ Yollarda bir şeyler taşıyan kamyonları gördüğün sürece memlekette işler yolunda demektir.” Sonra da bu ilginç göstergenin niçinlerini anlattı. Derken yine Amerika ve döviz üzerinden yapılan tartışmaların içinde bulduk kendimizi.
Ülke olarak bize yapılan örtülü ya da açık, siyasal veya ekonomik bütün tehdit ve eylemler karşısındaki aldığımız tutum, gösterdiğimiz direncin sebeplerine göz attık.
Vardığımız sonuç şuydu: Son on- onbeş yıl içinde yeniden –derin bilinç üzerinden- yükselen bir vatanperverlik, filizlenip kısa sürede sağlam bir ağaca dönüşen bazı yapısal değişimler, 15 Temmuz’da içeride ve dışarıda berraklaşan/keskinleşen duyuş ve pozisyon… Cumhurbaşkanımız tüm bu düşüncelerin merkezindeki ana figür olarak duruyordu.
Uzun yıllar Avrupa’da yaşayan arkadaşım, “yalnızca sağlık alanında yapılan hizmetlere baktığımda gelir ortalaması 40 bin euro olan bir toplumun standartlarında yaşadığımızı” belirtti.
Oldukça iyimserdi arkadaşım.
Verdiğimiz molada çayını yudumlarken bu iyimserliğinin göstergelerinden de söz etti.
Bu arada dolar da an be an düşüyordu.
Yoldaki kamyonlarda da hiç azalma yoktu doğrusu. Sık sık gurbetçi arabaları da görüyorduk yollarda bayram için uzaklardan gelen.
Hava sıcak mı sıcak.
Yakın gelecekte Papaz gidecek, karşılığında biri gelecek, dolar da ‘makul seviyede’ sabitlenecek. Amerika bazı şeyleri seçim şovu için biraz sarkıtabilir vs şeklinde mikro kulis/analizler de düşüyor önümüze. Burası Dünya!
Burası da kafasının tası atınca değişik çılgınlıkları suhuletle hayata geçirecek olan Türkiye Bayım.
Hayırlı gelecekler.
Sancaklı Bünyamin’in hikâyesi
Değerli dostum Safa Kutlu anlattı ve bendeniz de sizinle paylaşmadan edemedim, buyrun:
“Sırbistan’ın Sancak bölgesinde, Nova Varoş şehrindeyiz. Şehirde komünizm döneminden önce % 30 oranında olan Müslüman nüfus % 1’e düşmüş durumda. Zekâsıyla civardaki herkesin dikkatini çeken 7 yaşındaki Bünyamin, bu şehirde yıkılmak üzere olan bir gecekonduda ailesiyle kalıyor. En büyük hayali, çatı katından gökyüzünü izleyebileceği bir evde yaşamak. Çünkü Bünyamin’in tek hedefi astronot olmak. Bünyamin, annesi, ninesi ve dayısıyla birlikte yaşıyor. Kendine ait bir yatağı olmadığı için annesiyle uyuyor.
Babasını ise 5 yaşında kaybetmiş. Ailesinin evine ilk defa, Sancak’ta İHH yetkilisi olarak görev yapan Avdija Salkovic misafir olmuş. Avdija ziyaretini tamamlayıp evden ayrıldığında annesi arkasından koşarak, “Lütfen Bünyamin’imi unutmayın.” demiş. 2016 Yetim Dayanışma Günleri organizasyonu kapsamında Türkiye’den gelen gönüllüler olarak bu hikâyeyi duyar duymaz, Bünyamin’in evine yeniden misafir olduk. Anneanne bize sarılırken mutluluktan ağladı ve “Bir gün Türkiye’den birilerinin ziyarete geleceğini söyleseler inanamazdım.” dedi. Bünyamin, sınıfın tek Müslüman öğrencisi. Her hafta din dersi için okula gelen papaza bir gün; “Ben Müslüman olduğum için seni dinlemeyeceğim, eşyalarımı alıp çıkana kadar bekler misiniz?” diye sormuş. Bünyamin’le bir araya geldiğimizde ona, “Türkiye’deki öğrenci kardeşlerine iletmek istediğin mesajın var mı?” diye sorduk ve şu cevabı aldık: “Kardeşlerim özellikle din dersinde hocalarını çok iyi dinlesinler.”
Üretime geçiş hemen şimdi
Amerika’ya tepki koyma furyası başladıktan hemen sonra kimi kamu kurumlarının verdiği reklamları geri çekme duyurularını görünce biraz şaşırdım. Çok fazla! Gerçi bir süredir Türkiye’deki bir çok büyük reklam firmasının, özellikle Amerika ve İngiltere menşe’li reklam firmalarının şubesi gibi çalıştığını duyuyordum ama yine de bu son bilgiler tuhaf oldu.
Neyse, hayırlısı. Bakalım ne kadar devam edecek bu tepkiler ve ne zaman maddî/manevî kendi özkaynaklarımızla düşünüp eylemeye başlayacağız?
Ve ne zaman bir çok alanda yapabileceğimiz halde yapmadığımız üretim alanlarının kapısını tıklatacağız?