Onbinlerce yıllık olduğu söylenen ‘ yaşama’ birikimine rağmen, insanın ölümlülüğü devam etmekte. Takdir edilen zaman gelince ecel hiç kimseye ‘bana mısın’ demeyip hükmünü icra ediyor.
Bu kesin gerçeklik yetmezmiş gibi, bir de birbirini daha hızlı öldürme teknikleri üzerine kafa yoran hemcinslerimiz var. Kılıç gibi geleneksel ve ‘mert’ silahlar çağı müzede kaldı. Şimdi ultra gelişmiş elektronik düzenekliler de dahil olmak üzere yüzlerce çeşit silah, bomba, kimyasalların olduğu bir dünyada ‘yaşamaya’ çalışıyoruz. Hani kendisini bir aslanın yediğini söyleyen avcının dediği gibi, buna ‘yaşamak’ denirse.
Dünyayı onbeş defa yok edecek nükleer silah stoku yanında, bir de hayatımızı ufak ufak eksilten küçük ömür törpüleri var. Trafik, bürokrasi, kirli hava, küçük kirli çakalların örgütledikleri zehirli ortamlar, nobran toplum vs gibi.
İki gün önce radyoda haberleri dinlerken birden durdum; haber mealen şöyle diyordu: Artık internetten yapacağınız alışverişte kandırılmaya son. Satın aldığınız mal kargoyla size geldiğinde paketi açıp bakma ve paketten çıkan malı beğenmeme durumunda ücret ödemeden malı iade hakkınız var...
Peki bu habere sebep ne diyeceksiniz. Sebep şu: son bir ayda internet satışlarındaki sahte veya ayıplı mallarla ilgili olarak, ilgili makamlara beş binin üzerinde şikayet gitmiş. Örnek olarak da cep telefonu siparişi veren bir vatandaşın paketinden oyuncak telefon ve bir salatalık çıkmış olması zikrediliyor. Böyle olunca da bürokrasi ya da mevzuat hazretleri de nihayet uyanıp ‘dur bakalım’ demiş.
Şimdi hiç yeri gelmemişken soralım: peki bu zamana kadar kandırılan insanlar ne yapacak? Böyle bir kararı almak için bu kadar beklemenize sebep nedir, uzayda mı yaşıyorsunuz? Tüketici haklarıyla ilgili ülkedeki örgütlü bürokrasi ve binlerce eleman ne yapıyor?
Sadece bu değil ki! Bankaların, iletişim şirketlerinin, başkaca değişik kurumların her vatandaştan minik minik tırtıkladıkları büyük meblağlar ne oluyor? Arada bir lutfedip yapılan herhangi bir kesintinin ‘haksız’ olduğuna hükmedip köşenize çekiliyorsunuz. O zamana kadar bu haksızlığa neden izin verip sürdürdüğünüzü açıklama zahmetine katlandığınızı hiç gören yok.
Bazan da yapılan haksız kesintilerin geri ödenmesini buyuruyorsunuz. Ama ilgili kurum, nedense vatandaşı mahkemelerde dosyalarla filan uğraştırıp üç kuruş için beş kuruşluk zaman harcatmadan bu kesintileri ödemiyor. Yani önceki keyfiliğe yeni bir angarya keyfilik daha hiç çekinmeden anında ekleniyor.
Bu ‘küçük’ haksızlıklarla uğraşmaktan büyük haksızlıklarla uğraşmaya enerji kalmadığı için devran böyle gidiyor. Zannediyorsunuz. Gitmiyor.
BANALLİK TÜM GİZEMLERİN ANASIDIR
Hızlı düşünürler medyanın kurallarının takipçisi olan enetelektüellerdir. Aslında ilk kez, buna ihtiyaçları olmamasına rağmen, televizyon programımızın katılımcılarının çoğunun yaptığı buydu: Program onların istekleri doğrultusunda şekilleniyor ve onlar istedikleri her şeyi yapabiliyorlardı.
...Eğer sıradanlığın dünyası bilgeliğin dilini kendi varlığını piyasada meşrulaştırma adına çalışıyorsa (örneğin bu yüzden New York’ta sıradan bir giyim mağazasının adı “Moda Felsefesi”yse ve animasyon bir bilim kurgu şovunda mutlaka Kafka’dan söz ediliyorsa) entelektüellerin kendi alanlarını korumak için pek az şey yaptığı da doğrudur. Aksine her iki taraf da birbirini destekler. Piyasa abesliği entelektüelleştirir, entelektüeller entelektüelliği abesleştirir. Entelektüeller bunu neden yapar? Kibirli olmakla, kimsenin anlamadığı bir dili konuşmakla suçlanmamak için mi? Varsayılan tüketici kitlesine kapris yapmak için mi? Ya da sadece mesajı belirleyen aracı olmak için mi? Dubravka Ugresiç- Okumadığınız için Teşekkürler- Ayrıntı- Çev: Gökçe Metin
DERGİLER DENİNCE
Sirkeci’de düzenlenen uluslararası dergi fuarı sona erdi. Fuarın kapanışında çeşitli dallarda 14 dergiye ödül verildi. Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı dergiler için düzenlenen ödül töreninde bir konuşma yaparak, fuardan duyduğu memnuniyeti dile getirdi ve kendisinin de eski bir dergici olduğunu belirtti. Bakan Avcı’nın konuşmasını dinlerken aklıma bir şey takıldı: bugün çoğu amatör dergi okura ulaşmak isterken temel bir sorun yaşıyor: posta pulu masrafları. Daha önce Kültür Bakanımıza da ilettiğim bir sorun bu. Acaba PTT ile bir mutabakat yapılarak edebiyat ve sanat dergileri için alınacak posta pulu ücreti sembolik bir düzeye indirilemez mi? Böyle bir gelişmenin dergiler için kalıcı ve işlevsel bir ödül olacağını düşünüyorum.